YAKIN DİYARBAKIR TARİHİ
Kurt İsmail Paşa: 221. Diyarbakır Valisidir. Hatunoğlu ailesindendir.
1868 de göreve başlıyor ve 7 yıl görev yapıyor. 1896 da İstanbul’da ölüyor.
Görev süresi boyunca;
Kurt İsmail Paşa Camisi
Vilayet Konağı yapımı
İslahane yapımı
Vilayetin sur dışına taşınması
İlk Gazete gibi faaliyetlerde bulunuyor.
Valilik binasını sur dışına taşıyor ve memurların her sabah şehirden gelip gitmelerini sağlıyor. Bu olay önce tepkiye yol açıyor, sonra alışılıyor ve diğer resmi binalar da yavaş yavaş dışarı taşınıyor.
***
Dünya Savaşı başlayınca 21 Temmuz 1914’te seferberlik ilan ediliyor.
18 Ağustos 1914’te büyük bir yangın çıkıyor şehrin önemli bir kısmı yanıyor.
1916’a tifüs ve kolera salgını patlıyor.
Doğudaki harpten kaçan insanlar Diyarbakır’a sığınıyor, kıtlık ve pahalılık yaşanıyor.
29 Nisan 1916 da Enver Paşa Diyarbakır’a geliyor. Halk ilk defa otomobili orada görüyor.
Bu sırada Diyarbakır’da 2. Ermeni olayı meydana geliyor. Harbe gitmeyen Ermeniler firar ediyorlar ve ‘Dam Olayı’ denen ayaklanmayı başlatıyorlar. Müslümanlarla Ermeniler çatışıyorlar ancak Vali Dr. Mehmet Reşit Bey müdahale ediyor ve olaylar bastırılıyor.
Kaynak: Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, Cilt 3.
DİYARBAKIR’DAKİ GELENEKSEL EL SANATLARINA BAKIŞ
Halil DEĞERTEKİN
AKADEMİSYEN, DİTAV ÜYESİ, ÇEKÜL, YEREL KİMLİK DERGİSİ YÜKSEK DANIŞMA KURULU ÜYESİ
ÖZET
Anadolu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da binlerce yıldan beri oluşan kültürel birikim, günümüzde yaşamın her alanını; inanç, din, dil, ırk, mimari yapı, yaşam tarzı, gelenek, görenek ve el sanatlarını kaçınılmaz olarak etkilemiştir.
Bu sentezde; bu bölgede farklı dönemlerde yaşayan Hurri, Mitanni, Hitit, Asur, Urartu, Med, Roma, Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu, Türk İslam ve Osmanlı Medeniyetinin izlerini, değişik inanç, din (Pagan, Yahudi, Hristiyan, Müslüman) dil, etnik ve kültürel özelliklerin (Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Nasturi, Yezidi…) karışımını ve etkilerini görmek mümkündür.
Tarih boyunca dört bir yönden bölgeye gelen; değişik bilgi, deneyim, inanç ve dünya görüşü; güzel bir benzetme ile Diyarbakır Surları üzerindeki dört kapıdan içeri girmiş, yeniden yoğrulmuş ve yine dört kapıdan dört yöne doğru yayılmıştır.
Bölgenin önemli el sanatları da, doğal olarak bölge zenginliğinden ve kültüründen etkilenmiştir. Ergani yakınındaki bakır madeni, belki de yöresel bakır işçiliğinin çıkış noktasıdır. Dicle vadisinin toprağı testiciliğin, ipek yolu olmanın verdiği birikim ve dut ağanın varlığı ipekçiliğin, Karacadağ’dan çıkarılan sert bazalt taşı, taş işçiliğinin, Arap ve İslam etkisiyle olgunlaşan evlerin pencere ve merdivenleri demir işçiliğinin, zengin Osmanlı döneminin ihtiyaçları, altın, gümüş ve elmas takılarla kuyumculuğun ilham kaynağı ve itici gücü olmuş olabilir. Aynı şekilde gündelik yaşamdaki her türlü el sanatında bu etkileri görmek mümkündür.
Şurası önemle vurgulanmalıdır; bugün geleneksel el sanatı olarak karşımıza çıkan ürünleri, kullanım amaçlı basit bir üründen, sanat eserine dönüştüren şey, bölgenin sahip olduğu çok boyutlu kültürel mirastır. Bu kültürel miras ancak, toplumun uyumlu ve refah içerisinde yaşadığı dönemlerde, detaylara ve estetiğe önem veren taleplere, zevkli ve yaratıcı ustaların
katkısı ile oluşabilir. Toplumun ve ustaların bu arz ve talepte buluşması da sadece her iki taraftaki çok yönlü kültürel birikimle mümkündür.
Diyarbakır geleneksel el sanatları bu bölgede yaşanmış kültürlerin sentezidir ve bu kültürlerin imbiğinden süzülen çok değerli damlalar gibidir.
Diyarbakır Geleneksel El Sanatları Bu Bölgede Yaşamış Kültürlerin Sentezidir.
Mezopotamya, MÖ 5000 yıllarına kadar uzanan geçmişiyle dünya tarihinde özel bir öneme sahiptir. Bu bölgenin ilk insanları olan Sümer’lerin, o çağlarda Nil vadisinde yaşayan insanlara paralel, yerleşik düzene geçmesi, yazıyı bulması, giderek meslek gruplarını oluşturması ve anıtsal yapılarla beraber ilk site devletlerini kurması, dünya medeniyet tarihinin başlangıcı olarak kabul edilir.
Öte yandan; Diyarbakır’ın da yer aldığı Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’da yaşayan insanların, aynı dönemlerde hatta çok daha önce önceleri, yazıyı bulmamalarına rağmen yerleşik düzene geçtikleri de bilinmektedir.
Bu bölgenin medeniyet tarihindeki yeri ve günümüzdeki önemi tesadüf değildir. Bu yöre; tarihin ilk çağlarından beri, güney kuzey veya doğu batı yönünde göç eden, yer değiştiren ya da İpek Yolu nedeniyle bölgeden geçen değişik özellikteki insan gruplarının gelip geçtiği ve yerleştiği bir bölge haline gelmiştir.
Bunun sonucu olarak ta, Anadolu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da zengin bir kültür karışımı oluşmuştur. Binlerce yıldan beri süre gelen bu karışım, günümüzde yaşamın her alanında, mimari yapı, din, dil, ırk, yaşam tarzı, gelenek, görenek, inanç, el sanatları alanlarını kaçınılmaz olarak etkilemiş ve ölümsüz örnekler ortaya çıkmıştır.
Güneydoğu Anadolu’nun merkezinde bulunan Diyarbakır yakınındaki Çayönü ( MÖ 7000 ), yerleşik düzene geçen insanlar, ızgara tarzı ev yapısı, tarım ve bazı hayvanların ilk defa evcilleştirmesi ile dünya medeniyet tarihinde önemli bir yere sahiptir. Şüphesiz bu bölgede o zamanlar bulunan göl ve verimli topraklar insanlar için yerleşimde tercih nedeni olmuştur. Benzer şekilde MÖ 3500 yıllarında Diyarbakır iç kalesinde buluna tepede ilk yerleşim yerlerini kuran Hurri’ler için de Dicle Nehri ve verimli topraklar çekici gelmiştir.
O tarihlerden günümüze kadar bu bölgede farklı dönemlerde yaşayan; Hurri, Mitanni, Hitit, Asur, Urartu, Med, Roma, Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu, Türk İslam ve Osmanlı Medeniyeti; değişik inanç, din (Pagan, Yahudi, Hristiyan, Müslüman) dil, etnik ve kültürel özelliklerin (Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Nasturi, Yezidi…) karışmasını ve yeni sentezlere varmasını sağladı.
Tarih boyunca dört bir yönden bölgeye gelen; değişik bilgi, deneyim, inanç ve dünya görüşü, güzel bir benzetme ile Diyarbakır Surları üzerindeki dört kapıdan içeri girdi, yeniden yoğruldu ve yine dört kapıdan dört yöne doğru yayıldı.
El Sanatları kültürlerin imbiğinden süzülen çok değerli damlalar gibidir.
Bugün bölgenin her türlü kültürel değerinde; sanatında, ev ve ibadethane mimarisinde, edebiyatında, gelenek, görenek ve yaşam tarzında bu medeniyetlerin izlerini; Asur, Urartu, Roma, İran, Arap, Selçuklu ve Osmanlı izlerini bulmamak mümkün değildir. Bu izler günümüzde bile bütün canlılığıyla yaşamaktadır.
Artukoğulları eserlerinde sıklıkla gördüğümüz yırtıcı hayvan-koç kapışmasını, bir kilise duvarında yırtıcı hayvan-yaban domuzu kapışması şeklinde görebiliriz. Safa Camisi (veya Parlı Cami) minaresindeki çini ve süslemeler, Orta Asya Türk Mimarisini veya Hasankeyf’i anımsatmaktadır. Benzer şekilde büyük burçlar üzerindeki çift başlı kartal Bizans etkisini, kanatlı ve ejderha kuyruklu aslanlar, uzak doğu ve İran etkisini düşündürmektedir. Nur Burcu, Dağ Kapı ve Mardin Kapı’daki ilginç figür, hayvan ve bitki kabartmaları, bölgenin inanç ve tabiat varlıklarının simgesi olarak hala yerinde durmaktadır. Ulu Cami gibi kiliseden camiye dönüşen yapılar, Mimar Sinan gibi bir ustanın eseri olan Behram Paşa Camisi dönemlerinin önemli yapıları olarak bugüne kadar gelebilmiştir.
Bölgenin el sanatları da doğal olarak bölge zenginliğinden ve kültüründen etkilenmiştir. Tarih boyunca savaşlara neden olan Ergani yakınındaki bakır madeni, belki de yöresel bakır işçiliğinin çıkış noktasıdır. Dicle vadisinin toprağı testiciliğin, ipek yolu olmanın verdiği birikim ve dut ağaçlarının varlığı ipekçiliğin, Karacadağ’dan çıkarılan sert bazalt taşı, taş işçiliğinin, Arap ve İslam etkisiyle olgunlaşan evlerin pencere ve merdivenleri demir işçiliğinin, zengin Osmanlı döneminin ihtiyaçları, altın, gümüş ve elmas takılarla kuyumculuğun ilham kaynağı ve itici gücü olmuş olabilir.
Aynı şekilde Diyarbakır evlerinin tipik tahta kapıları ile güvercin ya da hanım eli şeklindeki tokmakları, kapı üstündeki hacılığı gösteren Esma-ul Hüsna’dan alıntılar, avlular veya damlardaki tahtlar veya sitareler, kahvehane ya da evlerde kullanılan kürsüler, iklimin, etkilenen kültürlerin ve ince bir sanat zevkinin ürünleridir. Yöredeki hayvancılık dericilik ve saraçlığı, kırsal yaşantı palancılığı, doğal olarak etkilemiş ve yönlendirmiştir. Benzer şekildeki etkilenmeyi günümüzde yaşamın her alanında görmek mümkündür.
Şurası önemle vurgulanmalıdır; bugün geleneksel el sanatı olarak karşımıza çıkan ürünleri, kullanım amaçlı basit bir üründen, sanat eserine dönüştüren şey, bölgenin sahip olduğu çok boyutlu kültürel birikimdir. Bu kültürel birikim ancak, toplumun uyumlu ve refah içerisinde yaşadığı dönemlerde, detaylara ve estetiğe önem veren taleplere, zevkli ve yaratıcı ustaların
katkısıyla oluşabilir. Toplumun ve ustaların bu arz ve talepte buluşması sadece her iki taraftaki çok yönlü kültürel birikimle mümkündür.
Günümüzde unutulan veya hala yaşayan el sanatlarının tanınması, tanıtılması, korunması ve geliştirilmesi, bu topraklarda bugüne kadar yaşayan birçok medeniyete karşı yapılması gereken tarihi bir görevdir.
2024, Ankara
UNESCO KÜLTÜR MİRASI
DİYARBAKIR SURLARI
Tarihi Önem, Kitabeler, Hayvan ve Bitki Figürleri, Onarım /Restorasyon ve Tanıtım
(Sunu, İnceleme, Rapor)
2025
Prof. Dr. Halil Değertekin
Akademisyen
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi,
ÇEKÜL Vakfı Üyesi
DİTAV (Diyarbakır Tanıtma Vakfı) Diyarbakır Eski Şube Başkanı
UNESCO KÜLTÜR MİRASI
DİYARBAKIR SURLARI
A. Tarihe Tanık Kent Diyarbakır (Slayt/Sunu)
B. Diyarbakır Tarihine Kısa Bir Bakış
D. Surlar Üzerindeki Kitabeler
E. Surlar Üzerindeki Hayvan ve Bitki Figürleri
F. Diyarbakır Surlarının Onarım Geçmişi
G. Surlar ve Tarihi Yapılar Üzerindeki Kitabelerin
Korunması
H. Sur ve Burçlar için Öneriler
I. UNESCO Kültür Mirası Yolculuğu
J. Sur, Kitabe, Hayvan ve Bitki Figürleri
Fotoğrafları
K. Kaynaklar
1
Prof. Dr. Halil B. Değertekin / Özgeçmiş
1947 yılında Muş/Varto’da doğdu. İlk ve orta eğitimini Diyarbakır’da yaptı. Ziya Gökalp Lisesinden1964 yılında liseden mezun oldu ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı.
1970 yılında akademik hayatı başladı. Diyarbakır Tıp Fakültesinde İç Hastalıkları Uzmanlık Eğitimini aldı ve 1974 yılında tamamladı. 1976-1978 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniğinde Gastroenteroloji Uzmanlık Eğitimini bitirdi ve tekrar Diyarbakır Tıp Fakültesine döndü. Gastroenteroloji Bölümünü kurdu.
1981 yılında Doçent, 1987 yılında Profesör oldu.
1982-1984 yılları arasında ABD New Orleans / Tulane Üniversitesinde araştırmacı olarak çalıştı. Aynı yıl tekrar Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesine göndü. Gastroenteroloji BD yanı sıra Hepatoloji / Karaciğer Hastalıkları Bölümünü kurdu. Özellikle yörede sık görülen kronik karaciğer hastalıkları Kronik Hepatiti B ve Kronik Hepatit D ile ilgili ulusal ve uluslararası literatüre katkı yapan yayınlar yaptı.
2006 yılında emekli oldu ve Ankara’da Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesinde Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı olarak akademik hayatına devam etti. 2023 yılı aralık ayında Ufuk Üniversitesinden emekli olarak aktif hekimlik görevine son verdi. Halen Ankara’da yaşamakta ve sosyal çalışmalarına devam etmektedir.
İyi derecede İngilizce bilmektedir. Evli ve 1 kız, 2 erkek çocuk sahibidir. Kızı ve büyük oğlu akademisyen (Profesör) olarak Acıbadem Tıp Fakültesinde görev yapmaktadır. Kızı Prof. Dr. Yasemin Değertekin Alanay, Acıbadem Tıp Fakültesinde iki dönem Dekanlık görevinde bulundu. Diğer oğlu ABD / San Fransisco şehrinde makine mühendisi olarak çalışmaktadır.
2
İDARİ GÖREVLER
1986-1988 TÜBİTAK’ta Dicle Üniversitesi temsilciliği,
1990-1993 Dicle Üniversitesi Senatosu’nda Tıp Fakültesi temsilciliği.
1991-1996 Dicle Üniversitesi “GAP Araştırma Merkezi” ve “Karaciğer Hastalıkları Araştırma Merkezi” Başkanlığı.
1997-2005 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji B.D Hepatoloji Birimi Başkanlığı
2006-2023 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Gastroenteroloji BD Başkanlığı
2018-1023 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı
2018-2023 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanlığı.
BİLİMSEL AKTİVİTELER
Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD), Türk Karaciğer Hastalıkları Araştırmaları Derneği (TİKAD) ve Viral Hepatitle Savaşım Derneği (VHSD) üyesidir.
Tıp alanında özellikle kronik karaciğer hastalıkları (Kronik hepatit B ve D) ile ilgilenmektedir. Bu konuda yurt içi ve uluslararası literatüre geçen çok sayıda bilimsel çalışması bulunmaktadır. Gastroenteroloji alanında toplam 48 adet uluslararası bilimsel makalesi yayınlandı. Ayrıca Gastroenteroloji alanında biri İngilizceden tercüme 7 bilimsel kitaba katkısı vardır.
SOSYAL AKTİVİTELER
Sosyal alanda, ÇEKÜL ve Tarih Vakfı, DİTAV (Diyarbakır Tanıtma ve Kültür Vakfı) üyesidir. Diyarbakır’ın tarihi yapıları özellikle Diyarbakır Surları ile ilgili çok sayıda rapor ve fotoğraf çalışması bulunmaktadır. Diyarbakır Surlarının UNESCO Kültür Mirası Listesine alınmasına katkısı oldu.
3
Kültürel alanda Ankara’da değişik kurumların düzenlediği kurslardan aldığı eğitim;
Osmanlıca Kursu,
Felsefe Seminerleri,
Fotoğrafçılık Eğitimi,
Osmanlı Dönemi Sanatı,
Edebiyat Yazın Kursu Eğitimi.
YAZIN ÇALIŞMALARI
Prof. Dr. Halil Değertekin’in basılı altı kitabı ve surlar üzerindeki kitabe ve kabartmalarla ilgili bir fotoğraf albümü bulunmaktadır.
Fotoğraf Albümü: Diyarbakır Surları Üzerindeki Kitabe ve Kabartmalar. 2003
“Bir Ev… Bir Sokak…Bir Şehir…” Diyarbakır’ın 1950-1070 yılları arasındaki yerel kültürü üzerine yazılmış “Anı / Biyografi” kitabı. 2012.
“Zamanın Tanığı” Kısa öyküler kitabı. 2014.
“68’li Yıllar” 1964-1970 yılların arasında yaşanan İstanbul’da geçen öğrencilik ve 1968 Olayları anıları kitabı. 2016.
“Muhacirler” 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’da yaşanan Rus İşgalinde yaşanan muhacirlik olayı / Aile öyküsü kitabı. Bu kitap TRT tarafından “Kardan Mürekkep” adıyla belgesel olarak çekildi. Bu belgesel 2019 yılında Londra Film Festivalinde uzun metrajlı belgesel dalında birincilik ödülü kazandı. 2018.
“Güneydoğu Günlükleri” 1970-2006 yılları arasında Diyarbakır’da yaşanan “Sıkı Yönetim, Körfez Krizi ile Hasta ve Hastane Anıları” kitabı. 2025
Bilgi Notu:
İletişim: hdegertekin@hotmail.com CT: 0532 2614506
Bilgilenme: Google www.drhalildegertekin.com
4
UNESCO KÜLTÜR MİRASI
DİYARBAKIR SURLARI
A. Tarihe Tanık Kent Diyarbakır (Sunu)………….6
B. Diyarbakır Tarihine Kısa Bir Bakış.……..…….6
C. Surlarının Tarihçesi ……………………………..12
D. Surlar Üzerindeki Kitabeler……………………28
E. Surlar Üzerindeki Hayvan ve Bitki Figürleri.35
F. Diyarbakır Surlarının Onarım Geçmişi……..43
G. Surlar ve Tarihi Yapılar Üzerindeki Kitabelerin
Korunması …………………………………………..48
H. Sur ve Burçlar İçin Öneriler ..………………… 52
I. UNESCO Kültür Mirası Yolculuğu …..………..54
J. Sur, Kitabe, Hayvan ve Bitki Figürleri
Fotoğrafları………………………………..…………58
K. Kaynaklar…………………………………………….60
5
A. Tarihe Tanık Kent Diyarbakır
Görsel sunu…
B. Diyarbakır Tarihine Kısa Bir Bakış
Diyarbakır, tarihin ilk çağlarından günümüze kadar Kuzey Mezopotamya’da önemini yitirmeden yaşayabilmiş bir şehirdir. Mezopotamya ile Anadolu’nun, Asya ile Avrupa’nın, Kafkaslar- Karadeniz ile Akdeniz’in kesişme kavşağında ve tarihi ipek yolu üzerinde her zaman önemini koruyabilmiş askeri, siyasi, kültürel ve sosyal açıdan dikkati çeken bir merkezdir.
Bölgede yaşamış bütün medeniyetler; Diyarbakır’a tarihi ve mimari değeri olan sur, kilise, cami, medrese, köprü, çeşme, kümbet, han, mesken ve çeşitli yapılar ve bunların senteziyle oluşan bir kültürel miras bırakmışlardır. Bu miras sadece Türk – İslam medeniyetinin değil, ilk çağdan günümüze kadar yaşamış birçok medeniyetin, çeşitli ırk, din, dil ve etnik özelliklerinin bir sentezidir ve günümüzde Diyarbakır’ı “Müze Şehir” haline getirmiştir.
Diyarbakır çerçevesindeki ilk yerleşim yeri M. Ö. 10.000 yıllarında Ergani Çayönü’nde görülmektedir. Bu yörede Orta Paleolitik çağa ait kalıntılar bulunmuş, yine aynı yörede M.Ö. 5000-6000 yıllarında Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden biri, ilk yerleşik düzene geçen insanlara ait kalıntılar tespit edilmiştir. İlk karma besin ekonomisi, tarım ve ilk ızgara sistemli ev yapımının izleri bulunmaktadır. Çayönü kalıntıları yalnız Anadolu’nun değil dünyanın da önemli kazılarından biridir…
MÖ 3000 yılından itibaren bu bölgede hüküm süren birçok medeniyet; Subaru-Hurri - Mittani, Asur, Urartu, İskit, Med, Pers, İskender, Part, Tigran,
6
Sasani, Roma, Bizans, Emevi- Abbasi, Şeyhoğulları, Hamdani, Büveyhoğulları, Mervani, Selçuklu, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Timur Dönemi, Eyyubi, Anadolu Selçukluları, İlhanlı,
Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Osmanlı ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti, bölgenin en önemli merkezi olan Diyarbakır’da tarihi ve kültürel mirasın izlerini bırakmıştır (Tablo 1).
Diyarbakır tarihinde önemli bir dönem Romalılar ile başlamıştır (M.Ö. 69 – M.S. 395). Bu dönemden kalma çok sayıda eser vardır. Bunların en ünlüsü Diyarbakır Surlarıdır.
Bölgede diğer önemli bir dönem; 639 da Arapların ve 1085’te Müslüman Türklerin yöreye egemen olmasıyla yaşanmıştır. Bu dönemler içerisinde Selçuklu ve Artuklular’ın özel bir yeri vardır. Artuklular döneminde (13 yy. başı) Diyarbakır en görkemli çağlarından birini yaşamıştır. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçları bu dönemde yapılmış, İç Kaledeki Artuklu Sarayı devrin en önemli bilim ve sanat merkezi olmuştur. Bu dönemde “İspat edilmemiş bilgi doğru ile yanlış arasındadır” diyecek kadar pozitif bilimlere inanmış El Cezeri gibi bilim adamları yetişmiştir.
Osmanlı hakimiyetinin başladığı 1515 tarihinden itibaren Diyarbakır, bölgenin siyasi, idari ve askeri merkezi olarak önemini devam ettirmiştir. Bu dönemden günümüze gerek surlar gerek tarihi yapılarla ilgili birçok eser kalmıştır. Günümüzde de Diyarbakır bölgede aynı önemini korumaktadır.
Tarihi kayıtlardan; 1900’lerin başına kadar, sur dışında yapılaşmanın olmadığı, kapıların hala çalıştığı, sur içi mimari yapıların bozulmadığı,
7
surların bütünlüğünü koruduğu ve sur içindeki yaşantının değişmeden devam ettiği anlaşılmaktadır.
Daha sonraları, özellikle Vali Kurt İsmail Paşa döneminde (1868-1875) sur dışında yapılaşmanın başladığı bilinmektedir. Ancak 1930’larda şehrin büyümesi, dışa taşması ve şehir içindeki hava akımının artması (!) gibi gerçeklerle surların bazı kesimlerinin yıktırılması kararı alınıştır. Özellikle Dağ Kapı civarındaki 300 metrelik sur kısmı, doğu kesiminde 100 metrelik bir kısım sur ve şehre su getiren kuzeydeki su kemerleri maalesef bu dönemlerde yıkılmıştır. 1932 yılının Nisan ve Mayıs aylarında Diyarbakır’ı ziyaret eden arkeolog Prof. Dr. Albert Louis Gabriel’in ve kent aydınlarının ısrarlı çabaları sonucu surların yıkımı engellenmiştir. 1937 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Atatürk, tarihi surlarla özel olarak ilgilenmiş ve surların içerden ve dışarıdan çevrelerinin temizlenmesi ve geniş yollarla şehir merkezine bağlanması gerektiğini söylemiştir.
1970’lerden sonra ise kente yoğun göç sonucu artan nüfus, şehir içi yerleşim alanının sınırlı olması nedeniyle özellikle sur çevrelerinde sağlıksız yapılaşmaya, sur taşlarının kullanılması ile surlarda tahribata, şehir içinde de mimari özellik taşıyan evlerin yıkılması ve yerlerine sağlıksız ve estetikten uzak çok katlı binaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Surların ve şehir içindeki tarihi yapıların tahribatı uzun süre devam etmiş, ancak son 10 yılda bu konudaki tanıtım, koruma ve bilinçlenme çabaları olumlu sonuçlarını vermeye başlamıştır. Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı, İl Valiliği, Yerel Yönetimler, Dicle Üniversitesi ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları sonucu başta İç Kale olmak üzere sur çevreleri ve şehir içi tarihi
8
binaların korunma, restorasyon ve restitüsyonunda önemli adımlar atılmıştır.
Diyarbakır şehri ve surları ile ilgili ilk yazılı kaynak Diyarbakırlı Rahip Mar Yeşua’nın (5.-6. yüzyıl) ‘’Vakaayiname’’ isimli eseridir. Mar Yeşua bu değerli kitabında özellikle bölgedeki Romalılarla Persler arasındaki savaşları, Arapların akınlarını, olaylar sırasında Diyarbakır şehir merkezindeki yaşantıyı ve surların bu savaşlardaki önemini yazmaktadır. Bölge ile ilgili bir diğer önemli kaynak, Ortacağın ünlü tarihçilerinden Silvanlı İbnül’Ezrak’ın ( 12yy ) “ Meyyefarikin ve Amid” isimli kitabıdır. Daha sonraki yıllarda, bölgeye gelen çoğu yabancı uyruklu gezginler, askeri komutanlar ve din adamlarının izlenimleri dikkati çekmektedir. Evliya Çelebi’nin anıları da Diyarbakır’ın kültürel ve mimari değerleri hakkında bilgi vermektedir. Bilinen ilk görsel belge ise 16 yy da Matrakçı Nasuh tarafından yapılan Diyarbakır minyatürüdür. Burada Diyarbakır surları dörtgen olarak çizilmiş, İç Kale ve önemli tarihi yapılara yer verilmiştir.
Diyarbakır’la ilgili ilk ciddi ve büyük eser 1910’da basılan Amida’dır. M.V. Berchem ve J.Strzygowski tarafından yazılan bu eserde yalnız Diyarbakır değil Güneydoğu’nun birçok tarihi merkezi ele alınmıştır. Kitapta Diyarbakır’la ilgili tarihi bilgi dışında çok değerli fotoğraflar bulunmaktadır.
20 yüzyılda Süleyman Savcı’nın (1891-1945) Silvan tarihi ve Diyarbakır Kitabeleri, Basri Konyar’ın (1891-1952) Diyarbakır Tarihi ve Diyarbakır Kitabeleri eserleri ile Bedri Günkut’un (1937) çalışmaları değerli yerli kaynaklardır.
9
1930’lu yıllarda yayınlanan A. Gabriel’in ‘’Voyages Archeolojique dans la
Turqiue Orientale’’ adlı eseri ve Amida isimli kitap en değerli iki kaynak tır. A. Gabriel 4 ay gibi çok kısa bir sürede başta Diyarbakır olmak üzere bir kısım Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerini araştırmış ve değerli tarihi ve mimari bilgiler vermiştir. Ayrıca 120’ye yakın fotoğraf, kitabın ikinci cildinde bulunmaktadır.
Yakın zamanlarda surlarla ilgili basılı en değerli kaynak, Şevket Beysanoğlu’nun “Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi” eseridir.
Diyarbakır Surları ile ilgili önemli görsel kaynakları; Amida, A. Gabriel’in ‘’Voyages Archeolojique dans la Turqiue Orientale’’ adlı eseri ve Diyarbakırlı fotoğraf sanatçıları Süleyman Sezgin, Hulagu, Danyal Mehmet Tuncer ve Adil Tekin’in arşivi oluşturmaktadır.
TABLO: 1 Diyarbakır Tarihinin Kronolojisi
MÖ 3000-1260 Subaru - Hurri- Mittani
MÖ 1260-653 Asur
MÖ 653-625 İskit
MÖ 625-550 Medler
MÖ 550-331 Persler
MÖ 331-323 Büyük İskender
MÖ 323-140 Selevkoslar
10
MÖ 140-85 Partlar
MÖ 85-69 Büyük Tigran Dönemi
MÖ 69- MS 395 Romalılar
MS 395-639 Bizanslılar
639-661 Müslüman Araplar
671-750 Emeviler
750-869 Abbasi
-
- Şeyhoğulları
-
- Hamdaniler
-
- Mervani
-
- Müslüman Türkler: Selçuklu, İnaloğulları,
Nisanoğulları
1183-1232 Artukoğulları
1232-1401 Eyyübiler-Anadolu Selçukluları-Timur
1401-1507 Akkoyunlular
1507-1515 Şah İsmail Dönemi
1515-1923 Osmanlı İmparatorluğu
1923- Türkiye Cumhuriyeti
______________________________________________________________________
11
C.SURLARIN TARİHÇESİ
Diyarbakır surları, dünyanın en eski ve en sağlam şehir surları arasındadır. Uzunluk bakımından dünyada Çin Seddi, İstanbul ve Antakya Surlarından sonra gelir. Ancak sağlamlığı, sur ve burçlarındaki görkemli kabartmaları, kitabeleri ve kapıları ile eşsiz bir yere sahiptir. Bu nedenle Diyarbakır Surları, şehri saran basit bir duvar olmanın ötesinde, kuruluşundan bu yana bu topraklarda yaşayan birçok medeniyetin en güzel izlerini taşıyan bir kültür mirasıdır, bir açık hava müzesidir.
Diyarbakır Surları 5.5 km. uzunluğunda, 10-
Surların ilk kısmı, muhtemelen şimdiki İç Kale’ ye uyan yerde Hurriler tarafından yapılmıştır, (M.Ö. 3000). Bu bölge gerek Dicle Vadisi’ne gerek
12
Diyarbakır düzlüğüne hakim en stratejik yer olarak seçilmiştir. Surların günümüzdeki şekli ile yapımı M.S. 346 yılında Bizans İmparatoru II. Konstantinus dönemindedir. Ancak o zamanki surların şimdiki Gazi Caddesinden geçen batı kesimi, 367-375 yılları arasında Nisibis’ten (şimdiki Nusaybin) Perslerin zoru ile göç ederek şehre gelen 40 bin kişilik grup nedeni ile yıktırılmış ve surlar şimdiki şekliyle genişletilmiştir. O günden günümüze kadar surlar zaman zaman onarılmış ve yenilenmişlerdir. Birçok uygarlık kendi döneminde yeni burçlar, kitabeler ve süslemeler, motiflerle surlara kendi imzalarını atmışlardır. Özellikle Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Eyyübiler, Akkoyunlular ve Osmanlılardan günümüze kadar gelen birçok kıymetli burç, kitabe ve kabartmalar bulunmaktadır. Bu eserler o dönemlerin canlı birer şahidi olarak hala yaşamaktadır.
Diyarbakır Surları, esas olarak iç ve dış kaleden oluşur. İç Kale, surların Fis Kayası denen kuzey-doğu ucundadır. İç Kale’nin çevresi iç surlarla tamamen çevrilmiştir. Romalılar döneminden itibaren İç Kale, vali ve komutanların yerleştiği şehrin yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Burada tarihi kaynaklarda bahsedilen Vali Sarayı, Altın Saray ve Sultan Saray’ından günümüze maalesef herhangi bir iz kalmamıştır.
İç Kale’de Bizans dönemimden kalan ve VI. yy. yapılan Saint George Kilisesi en eski yapılardandır. Selçuklular döneminde hamam ve daha sonra depo olarak kullanılmıştır. Halen onarılmakta olan bu yapının taş işçiliği ve kubbesinin yüksekliği dikkat çekicidir.
Şimdiki Sultan Süleyman Camisinin yerinde eski Rum Kilisesi olduğu
13
bilinmektedir. Ayrıca 6. yy ait kayıtlarda İç Kale Camisinin güneydoğusunda bir tiyatrodan da bahsedilmektedir.
İç Kale’deki en önemli yapı Virantepe denen eski Artuklu Sarayıdır. 1210- 1220 yılları arasında Artuklu’lar tarafından kullanılan sarayla ilgili kazılar, 1956’da Prof. Dr. Oktay Aslanapa ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiş, saray kalıntıları, altın yaldızlı ve motifli mozaikler ve çok gösterişli 8 köşeli havuz ortaya çıkarılmıştır. Bu sarayda devrin önemli bilim adamları ve özellikle Cizreli Ebul İzz’in yaşadığı bilinmektedir. Günümüzde Artuklu Sarayı halen harap haldedir ve arkeolojik kazıları beklemektedir.
İç Kaleyi saran surlar, 16 yy da Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir. Günümüze kadar iyi korunmuş olarak gelen bu surlarda 16 burç vardır. Burçlar, dört, altı ve sekiz köşelidir. Bu surlar üzerinde Kanuni döneminin Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa’nın yazdırdığı “Arbetaş Kitabesi” bulunmaktadır. İç Kale içerisinde ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı bina ve yakın zamana kadar adli amaçla kullanılan başka binalar bulunmaktadır. İç Kale içindeki bu yapılar bazalt taştan yapılmışlardır ve 20 yy başı geç dönem Osmanlı mimarisi özelliği göstermektedirler.
Dış kale surları, iç kaleyi sararak Dağ Kapı – Urfa Kapı ve Yeni Kapı – Mardin Kapı yoluyla eski şehri sarar. Dış surlar üzerinde 82 burç bulunur. Burçlar çoğunlukla yuvarlaktır, ancak dört, beş ve altı köşeli olanlarda vardır. Benusen ve Dicle vadisine bakan kesimde daha çok dörtgen burçlar bulunur. Savaşların en sık yapıldığı Dağ Kapı ile Urfa Kapı arasındaki düz alana bakan burçlar genellikle yuvarlak, daha sık, daha sağlam ve daha
14
büyüktür. Surların dış yüzü kesme-yığma taşla örülmüştür. Sur iç yüzeyi ise, kaba yontu-yığma taş örgü tekniğiyle kaplanmıştır. Bu kesimde burçlar arasındaki mesafe kısadır, aralarda takviye duvarları vardır. Mardin Kapı – Yeni Kapı – İç Kale arasındaki surlar yalçın kayalar üzerine kurulmuştur, daha alçak ve daha seyrektir.
Burçların çoğunluğu iki katlı, bazıları 3-4 katlıdır. Alt katlar; ambar, mahzen, ya da sarnıç olarak, üst katlar ise askeri amaçlar için kullanılmıştır. Surlara çıkmak için burç iç yüzünde birer taş merdiven bulunmaktadır. Surların üzerinde geniş yürüme yolu ve sık aralarında mazgal boşlukları bulunan çıkıntılar (Dendan) bulunur.
Eskiden dış kale surlarını dışarıdan ikinci bir surun kuşattığı bilinmektedir. Bu ön surun da bazalttan yapıldığı, iki sur arasında geniş ve derin bir hendek bulunduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Günümüzde bu dış surların, izleri Fiskaya ve Mardinkapı civarında görülmektedir.
SURLARIN ÖZELLİĞİ
Surlara bir bütün olarak bakıldığında; birçok yerde her biri birer sanat eseri olan çok sayıda kitabe ve kabartma bulunduğu görülmektedir. Özellikle Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur, Selçuklu Burçları gibi büyük burçların kitabeleri ve beraberindeki hayvan kabartmaları çok etkileyicidir. Surlarda figür olarak en sık aslan, kaplan, çift başlı kartal, at, kuş ve akrep figürleri kullanılmıştır. Özellikle aslan ve çift başlı kartal figürleri Yedi Kardeş ve Evli Beden gibi Artuklu burçlarında en sık kullanılan figürlerdir. Çift başlı kartal figürü aynı zamanda Seçukluların simgesi olmuştur. Bu iki figür, güç ve
15
ihtişam belirtisi olarak seçilmişlerdir. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçlarındaki aslan figürleri ‘Avrasya Aslan Modeli’ ne uymaktadır. Nur ve Selçuklu Burçlarında ise ‘Gülen Aslan’ kabartmaları vardır. Ayrıca Nur Burcu, kitabenin yanı sıra simetrik olarak yerleştirilen at, dağ keçisi, kuş ve kadın motifleri ile gerçek bir sanat eseridir.
Dağ Kapı ve Mardin Kapı çevresindeki Roma, Bizans, Abbasi, Mervani ve Osmanlı dönemlerinden kalan onarım kitabelerinin yanı sıra muhtemelen onarımlar sırasında yerleştirilmiş mezar taşı, eski anıt parçaları ve inanılmaz canlılıkta çeşitli hayvan ve bitki figürleri çok etkileyicidir. Bunların yanı sıra çeşitli şekillerdeki gamalı haçlar ve anlamları tam bilinmeyen çok sayıda kabartmalar bulunmaktadır.
Surlar üzerindeki hayvan ve bitki figürleri bize o zamanın sanat zevki zenginliği dışında hayvan ve bitki çeşidi hakkında da bilgi vermektedir.
Taş İşçiliği
Diyarbakır surları, üzerine işlenen, yazı süsleme ve bezemelerle taşın, sanat eseri haline getirildiği estetik bir abidedir. Dönemin taş ustaları, süslemeleri ile taşı taş olmaktan çıkarıp büyük bir sanat eseri haline getirmeleri, Diyarbakır surlarını bir Güzel Sanatlar Galerisine dönüştürmüştür.
Bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır. Değişik çiçeklerin yepyeni stilizasyonla taş üstünde buldukları biçimler, dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir. Bin yıllara dayanan tarihi özelliği ile Küfî yazısı; hayvan ve bitki motifleriyle beraber, surlara bir
16
başka özellik ve önem kazandırmıştır. Bu şekilde surlar, tarihsel bir belge olmanın ötesinde bir sanat eseri özelliği kazanmıştır.
Figürler
Surlar üzerindeki çeşitli figürler ve semboller surlara ayrı bir özellik vermektedir. Figürlerin büyük kısmı, Selçuklu-Artuklu dönemlerine aittir. Anadolu’ya gelirken İslamiyet’le tanışan Türk boylarının inançlarında Şamanizm’in izleri görülmektedir. Bu nedenle Diyarbakır Surları’nda görülen figürlü kabartmalar, Avrasya ve İslam figür sanatının karışımı olarak yorumlanabilir. Önemli figürler şunlardır;
I. Hayvan Figürleri: Diyarbakır surları üzerinde birçok hayvan figürüne rastlanmaktadır.
Aslan-Kaplan: Burçlarda oldukça sık rastlanan arslan kabartması, insan başlı, kanatlı, ejder kuyruklu olmak üzere farklı biçimlerde yer almaktadır. Evli Beden, Yedi Kardeş, Nur Burcu, Melikşah Burcu, İç Kale Saray Girişi, Eyyubi Burcu (Akrep Burcu yanı), Dağ Kapı, Mardin Kapı, Urfa Kapı Burcu, değişik aslan kabartmalarının bulunduğu burçlardır. Nur Burcu ve Melikşah Burcu’ndaki aslan kabartması, kompozisyon olarak farklılık gösterir. Evli Beden’deki iki aslan kabartması insan başlıdır. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçlarındaki aslan figürleri ‘Avrasya Aslan Modeli’ ne uymakta, doğu ve batı medeniyetlerinin ortak mitolojik özelliklerini taşımaktadır. Aslanların kanatları, ejderha başı şeklinde kuyrukları ve başlarında taçları çok ilginçtir.
17
Nur ve Selçuklu Burçlarında ise ‘Gülen Aslan’ kabartmaları dikkat
çekmektedir. Bazı yerlerde görülen kaplan kabartması bazı araştırıcılar tarafından “Dicle Kaplanı” olarak tarif edilmiştir.
Boğa-Öküz: Burç dışındaki yapılarda sıklıkla rastlanan boğa-öküz kabartması, genelde bu hayvanları aslan ya da kaplanın avı biçiminde tasvir etmektedir. İç Kale Saray Girişinde
aynı kabartmalar görülür. Ulu Camii ana kapısında karşılıklı yer alan arslan-boğa mücadelesine, kiliselerde de rastlanır. Keldani Kilisesi kapısında ise ilginç olarak kaplan-yaban domuzu tasviri vardır. Dağ Kapı ve Mardin Kapı kabartmaları genel kabartmalardan estetik olarak farklıdır. Boğa-öküz mücadelesindeki kaplan, “Dicle Kaplanı’’ ismiyle adlandırılmıştır.
Kuş (Kartal, Şahin, Güvercin): Urfa Kapı, Melikşah Burcu, Nur Burcu, Evli Beden, Yedi Kardeş, Dağ Kapı Burcu, yırtıcı kuş figürlerinin bulunduğu burçlardır. Çift başlı kartal, Urfa Kapı, Evli Beden ve Yedi Kardeş’te egemen kabartmadır. Kartal ve şahini anımsatan yırtıcı kuş kabartması yanında güvercin kabartması görülmektedir. Melikşah ve Nur Burcu’ndaki kuş tasvirlerinde kuyruk ve kanatlar açıktır. Bu, güç gösterisi olarak kabul edilmektedir.
Keçi: Mardin Kapı ve Dağ Kapı’da Abbasi kabartmalarında boynuzlu hayvan (Keçi) figürü bulunmaktadır. Selçuklu ve Nur (Melikşah) Burcu’nda mücadele eden iki dağ keçisi kabartması, büyük bir ustalıkla işlenmiştir.
At: At figürü, sadece Nur Burcu’nda eyerli fakat binicisiz at hareketli iki at şeklinde yer almaktadır.
18
Akrep: Sonradan açılan Tek Kapı yanındaki Eyyubi Burcu’nda akrebi elinde tutan bağdaş kurmuş insan kabartması akrebe ilişkin tek örnektir.
II. Bitki Figürleri: Özellikle Dağ Kapı ve Mardin Kapı Burcu ve çevresindeki Abbasi kitabelerinde görülen bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır ve dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir.
III. Kadın Figürü: Nur Burcunda kitabenin son satırının sağında ve solunda yer alan giyinik olmayan iki kadın figürü çok ilginçtir. Muhtemelen Anadolu’nun başka yerlerinde olduğu gibi bolluk ve bereket sembolü olarak işlenmiştir.
IV. Değişik Şekiller: Dağ Kapı, Mardin Kapı ve bazı burçlarda görülen gamalı haç, güneş kursu, çok köşeli yıldız, el ayası ve diğer anlamsız geometrik çizimlerin, kalenin ilk yapılışına ait olduğu düşünülebilir. Bu şekillerin inançla (nazar, fal, kutsallık, sağlık, mutluluk vs.) ilgili olabilme ihtimali yüksektir.
V. Okunamayan Kitabeler: Dağ Kapıdaki Roma ve Mardin Kapı Kitabeleri tümüyle okunmuş kitabeler değildir. Dağ Kapıdaki bir kitabenin yazı karakterinin hangi dile ait olduğu bilinmemektedir. Hilar Kitabelerindeki yazıların çözümlenmeyişi gibi okunması gereken kitabelerden bazıları da Küfi yazılardır. Bu tarz yazıların beyaz taşa (Malta taşı) yazılanları, zaman içinde bozulmuştur.
VI. Konsollar, Nişler ve Çıkmalar: Evli Beden ve Yedi Kardeş Burcu’ndaki konsollar, görülmeye değer ince işçiliğiyle orijinalliğini korumaktadır. Dağ
19
Kapıda ana kapı yanındaki işlenmiş mini sütunlu iki niş oldukça ilginçtir. Ayrıca Yedi Kardeş Burcu’nun alt kısmında da küçük bir niş bulunmaktadır.
Kitabelerin Dili
Kale surları ve burçları üzerinde değişik medeniyetlere ait toplam 63 kitabe tespit edilmiştir. Bu kitabelerin dördü Yunanca, biri Latince yazılıdır. Geri kalan kitabeler Arap, Türk İslam Devletleri ya da Osmanlılara aittir. Kitabeler; yapıldıkları zamanın geçerli dili kullanılarak yazılmışlardır. Kitabelerin hepsi araştırmacılar tarafından okunmuş ve yorumlanmıştır.
* Roma dönemine (MÖ 69- MS 395) ait kitabeler Latince,
* Bizans dönemine (395-639) ait kitabeler Grekçe,
* Emevi (661-750), Abbasi (750-869) ve Mervani dönemine (984-1085) ait kitabeler Arapça yazılmışlardır.
* Büyük Selçuklular (1085-1093), Şam Selçukluları (1093), İnaloğulları (1907-1142), Nisanoğulları (1142-1183), Artuklu (1183-1232), Eyyubi (1232-1240) ve Akkoyunlu (1401-1507)dönemlerine ait kitabeler ise Arap harfleri ile Türkçe yazılmışlardır.
* Osmanlılar dönemine (1515-1923) ait kitabelerde ise Farsça ve Osmanlıca kullanılmıştır.Surlar üzerinde bazalt taşa yazılmış kitabelerin hemen hemen tümü değişmeden günümüze kadar ulaşmış, beyaz taşa yazılı kitabelerin bir kısmı ise zamanla okunamaz hale gelmiştir.
20
KAPILAR
Diyarbakır Surları üzerinde İç ve Dış Kalede 4 er kapı bulunur. İç Kalenin kapıları, Saray Kapısı, Küpeli Kapısı, Oğrun kapısı (Gizli kapı) ve Fetih Kapısıdır. Bunlardan Saray ve Küpeli Kapısı şehir içine, diğer ikisi ise şehrin dışına açılır.
Diyarbakır’ın dört ana yöne açılan, adeta dört yönden gelen kültür ve medeniyetin şehre girmesine ve yeniden sentezlenerek dört bir yana yayılmasına aracılık eden efsane ve türkülere konu olmuş dört önemli kapısı çok iyi bilinmektedir. Bunlar; kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapısı), güneyde Mardin Kapı (Tel-Tepe Kapısı), doğuda Yeni Kapı (Dicle veya Su- Şat Kapısı) ve batıda Urfa Kapıdır (Rum, Antep ya da Halep Kapısı). Kapı kanatları, demirden yapılmıştır, çok sağlam ve gösterişlidir. Üzerlerinde yuvarlak veya damla şeklindeki demir çiviler dikkati çekmektedir. Kapılar, bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Diyarbakır’a giriş ve çıkışların kontrol altında tutulmasında önemli rol oynamıştır. XX. yüzyılın başlarına kadar sur kapılarının güneşin doğuşu ile açıldığı, güneşin batışı ile kapandığı, sabah tekrar açıldığı bilinmektedir. Zamanla bazı yıkımlarla şehre giriş yerleri genişletilmiş, ilaveten 1950 li yıllarda Çift Kapı ve 1960 lı yıllarda ise Tek Kapı açılmıştır.
DAĞ KAPI (Harput Kapısı), şehrin kuzeye bakan kısmında, iki silendirik burç arasında yer alan bir kapıdır. Diyarbakır’da hüküm sürmüş devletlerin hemen tümü, kentin en önemli bölümlerinden olan bu burcun iç ve dış duvarlarına çeşitli kitabe, kabartma ve armalar koydurmuşlardır. Kapının üzerinde Roma İmparatoru Valentininaus’un Latince, Bizans İmparatoru II.
21
Teodosius’un Grekçe kitabesinin yanı sıra Abbasi ve Mervani dönemlerine ait (10 ve 11. yy) onarım kitabeleri yer almaktadır. Kitabe ve rölyef yönünden en zengin burçtur. Burcun çeşitli yerlerinde Abbasilere ait ilginç hayvan ve bitki motiflerinin rölyefleri yer alır. Giriş iki katlıdır ve üst katta Mervani dönemine ait bir mescit vardır. Giriş katı, Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılmaktadır.
MARDİN KAPISI (Bab-el Tel /Tepe Kapısı), şehrin güneyinde, Mardin yolu çıkışında Kırklardağı ve Dicle Köprüsü’ne karşı yer alır. İlk zamanlar şimdiki kapının yanında Urfa Kapı gibi iki kapının daha olduğu bilinmektedir. Daha sonra diğer iki kapı kapatılmış arkadaki boşluk önce askeri depo, sonraları ise Ömer Şeddat Camisi haline getirilmiştir. Kapı üzerindeki kitabeye göre, Abbasi döneminde ( 909-910) onarıldığı bilinmektedir. Kapının yanında ve burç üzerinde Roma, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda hayvan kabartması ve değişik figür ve şekiller bulunmaktadır.
YENİ KAPI (Dicle Kapısı ya da Su-Şat Kapısı), şehrin doğu kısmında, basık kemerli ve tek girişli olan bu kapı, kenti suya, yani Dicle’ye bağlar. Ulucami’nin Hanefiler bölümünde yer alan 1240-1241 tarihli kitabede “Su Kapısı” olarak anılır. Geçirdiği onarımlara rağmen Bizans dönemi yapısı olma karakterini korumuştur. Hala kaybolmamış orijinal taş yol ile Dicle kıyısına bağlanır. Kapının bitişiğinde üzerinde Mervanlı kitabesi olan “Kral Kızı” burcu oldukça orijinaldir.
URFA KAPISI (Rum, Antep ya da Halep Kapısı), şehrin batı kısmındaki bu kapı üç girişlidir. Kuzey tarafta yer alan asıl orijinal kapı 5.yüzyıla tarihlenmektedir. Kapı üzerinde yer alan bir kitabeye göre, Artuklu
22
döneminde hükümdar Sultan Mehmet tarafından onarılmış ve üzerinde stilize edilmiş insan ve hayvan figürleri bulunan demir kapı kanatları eklenmiştir. Güneydeki kapının Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi ile bağlantılı olduğu ve bu kapıyı bu cemaat mensuplarının kullandığı söylenir. Diğerlerinden daha farklı ve büyük olan ortadaki kapının ise Osmanlı döneminde “Saltanat” ya da humayun kapısı olarak işlev gördüğü, sefer zamanlarında açılıp sonrasında örüldüğü bilinmektedir. Bu kapı, 1940 yılından itibaren devamlı geçişe açılmıştır. Urfa Kapısı’nın hemen yanındaki burçlar en geniş ve yüksek burçlar arasındadır. Her iki burçta da iki kat halinde galeriler ve oldukça bürük bir üst açıklık bulunur.
BÜYÜK BURÇLAR
EVLİ BEDEN BURCU
Evli Beden Burcu ( Ben-u Sen ya da Ulu Beden Burcu), Artuklu Hükumdarı Melik Salih tarafından 1208 yılında Mimar İbrahim’e yaptırılmıştır. Üslup olarak Yedi Kardeş Burcu ile benzer özellikler taşır.
Burcun ana gövdesini çepeçevre saran kitabenin, besmelenin bulunduğu orta kısmı, yukarı ve aşağı doğru genişletilmiştir. Etrafı taş çerçeveye alınmış ana kitabenin üstünde çift başlı kartal figürü yer alır. Besmelenin bulunduğu ortadaki geniş kitabe kısmının dört köşesinde ve uzun kitabenin her iki ucunda iki olmak üzere toplam altı aslan kabartması vardır. Dörtgen ana kitabenin hemen altında küçük bir kitabe daha bulunmaktadır. Burcun ortalarında yer alan kartal ve aslan motifinin üst bölümündeki friz
23
biçimindeki kabartma şeritleri ile bir anlamda kitabe, aslan ve kartal motifleri taçlandırılmıştır. Çift başlı kartal motifi simetrik olarak uygulanmıştır. Çift başlı kartal motifindeki kanatlarda simgesel altışar adet telek (Kanat tüyü) kullanılmıştır.
Aslan kabartmaları, Avrasya hayvan motifi üslubunu yansıtır. Başlarında taç bulunan kanatlı aslan figürlerinin kuyrukları ejder başlı olarak işlenmiştir. Kitabe kuşağının ucundaki kanatlı, ejder başlı kuyruklu aslan motifi rölyefi, görüntüsü ile dinamik bir imaj hissi uyandırmaktadır. Aslan figürü dikdörtgen şeklinde bir taş yüzeyi üzerine işlenmiştir. Aslan başının insan başını çağrıştırmış olması, Mısır piramitlerinin önünde yer alan insan başlı aslan heykelleri olan “sfenksleri” hatırlatmaktadır.
Evli Beden burcunun üst kısmında yer alan konsollar çok zarif taş işçiliğinin uygulandığı bir örnektir.
YEDİ KARDEŞ BURCU
Yedi Kardeş Burcu, yine Artukoğlu Melik Salih adına 1208 yılında Mimar İbrahim’in oğlu mimar Yahya’ya yaptırılmıştır. Burcun üzerinde Selçukluların simgesi olan çift başlı kartal ile iki aslan kabartması, bunların altında da kuşak gibi burcu saran kitabe vardır.
Yedi Kardeşler burcunun yüzeyini hemen hemen iki eşit parçaya bölecek şekilde yerleştirilen kitabe geniş taş yüzey üzerinde bir oya işlemesi gibi yer almıştır. Kitabenin başlangıç kısmının her iki tarafına simetrik olarak ejder başlı kuyruklara sahip aslan figürleri yerleştirilmiştir. Aslan figürleri kitabenin bulundu şerit üzerinde dış kabartma tarzında işlenmiştir. Hayvan figürleri burç yüzeyi üzerine, sağdan ve soldan dengeli boşluklar bırakılarak
24
düzenli bir biçimde yerleştirilmiştir.
Ortadaki her iki aslan figürünün arasında ise çift başlı kartal figürü bulunmaktadır. Çift başlı kartal figürü, tarihte gelmiş geçmiş Türk İslam Devletleri’nin ve Selçukluların simgesi olarak kullanılmıştır. Aslan figürleri kimi tarihçilere göre mücadele, güç ve üstünlük sembolü olarak yorumlanmıştır. Buradaki aslan figürleri ile bulunduğu yerin koruyuculuğu ve kollayıcılığını sembolize edilmektedir. Aslan figürü hareket ve dinamizm mesajı yüklü bir anlayışla yapılmıştır. Gözler Uygur resimlerinde yer alan figürlerdeki gibi çekik gözlüdür. Göğüs bölümünde bir zırh yerleştirilmiş gibi ek kabartma yer almıştır. Aslan figürünün, askerlik deyimi ile başı dik göğsü ilerdedir
KEÇİ BURCU
Keçi Burcu (Kıcı Burcu), Mardin Kapısı’nın doğusunda, yontulmuş kaya kütlesinin üzerinde yer alan Keçi Burcu surların en eski ve en büyük burcudur. Dicle Nehri, Esfel Bahçeleri, On Gözlü Köprü ve Kırklardağına tamamen hakim bir noktada yer almaktadır Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen burcun üzerinde, Mervanoğulları tarafından onarıldığını belirten, büyük kısmı tahrip olmuş, bir kitabe bulunmaktadır (1029 ya da 1045 ?). On bir kemerli bu burcun bir dönem mabet olarak kullanıldığı sanılmaktadır. İçinde sütunların yer aldığı geniş bir salon ve surun üstünde yine oldukça geniş bir vardır. İç mekan halen Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır.
25
NUR BURCU
Nur Burcu, Melikşah döneminde (1089) yapılan, Kufi (Nebati) yazılı kitabesi ve çeşitli hayvan figürleri ile süslenmiş, sanat değeri yüksek en tanınmış burçlardan biridir.
Burcun dışa bakan düz yüzeyini büyük oranda kaplayan kitabe bir tablo güzelliğindedir. Kitabe satırları arasında yer alan uzun boynuzlu keçi motifi rölyefi dikkat çekici estetik değerdedir. Yine kitabedeki simetrik olarak yerleştirilmiş dörtnala koşan binicisiz at motifi rölyefleri, bu dönem heykel sanatındaki perspektif anatomi, bilgi, gözlem, beceri ve yetenek konusunda bilgi vermektedir. Kitabenin sol kenarındaki güvercin motifi rölyefinin kanatlarındaki beşli telek, yedi kardeşler burcundaki çift başlı kartalın telekleri ile aynı sayıdadır. Hemen alt tarafında bağdaş kurmuş bir şekilde oturan kısa saçlı, eli ile ayaklarını tutan çıplak kadın rölyefinin ise hangi amaçla yapıldığı konusunda fikir yürütmek zordur. Ancak antik çağ eserlerinde çıplak kadın heykellerinin, örneğin Kibele, bolluk ve bereket tanrısı sembolü olarak kullanıldığı bilinmektedir. Nur burcunda yer alan kitabenin sağ köşesindeki aslan motifindeki sevinç veren bir gülümseme imajı kayda değer bir özelliktir (Gülen aslan). Nur burcunun sol yüzünde yer alan ancak türü belli olmayan bir yırtıcı kuş, büyük ihtimalle mücadele ve güç gösterisini simgelemektedir.
SELÇUKLU BURCU
Melikşah dönemi eseridir (1088). Evli Beden Burcu’nun kuzeyindedir ve Nur Burcu’na benzemektedir. Kufi yazı ile yazılmış kitabe üzerinde yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş keçi motifi ve kitabenin sol köşesindeki aslan
26
motifi Nur Burcu’na benzerlik göstermektedir. Güvercin olabileceği
düşünülen kuş figürü rölyefi yine kitabenin arasında yer almaktadır.
BURÇLARIN EFSANESİ
Efsaneye göre devrin hükümdarı, Yedi Kardeş ve Evli Beden burçlarının bulunduğu yerde planlarını da kendisinin çizdiği, çok sağlam ve çok yüksek iki ayrı burç yapılması için bir yarışma düzenlemiş. Diyarbakır’da bu işi başarabilecek iki kişi varmış. Bunlardan biri usta, diğeri de onun kalfası imiş. Ustanın dileği ustalığını bir kez daha göstermek, kalfanınki ise ustasını geçmekmiş. Usta Yedi Kardeşler Burcunu, kalfa da Evli Beden Burcunu yapmış. Burçların yapımı tamamlanınca hükümdar kalfanın burcunu daha çok beğenmiş, buna çok üzülen usta da kendini burçlardan aşağıya atmış.
Diğer bir efsaneye göre ise, düşmanlar Diyarbakır’ı kuşatmış, günler süren çatışmalardan sonra yedi kardeşin savunduğu burç dışında tüm kent düşmüş. Kenti kuşatan kral, anlaşmak için kardeşlere bir elçi yollamış. Yedi kardeş, elçiye teslim olma koşullarını şöyle iletmiş; Burcu teslim almaya kral ve komutanlar gelecek ve teslim olduklarında yedi kardeşin canları bağışlanacak. Kral, kardeşlerin koşullarını kabul etmiş ve komutanlarıyla birlikte burca girmiş. Ancak onlar içeri girer girmez yedi kardeş barut deposunu havaya uçurmuş. Patlamayla birlikte kral, komutanları ve yedi kardeş ölmüş ama şehir de kurtulmuş.
27
D.Surlar Üzerindeki Kitabeler
(Kaynak: Bazalta Yazılan Tarih: Sur Kitabeleri. Prof. Dr. Halil Değertekin, DİTAV Üyesi. ÇEKÜL Üyesi, Yerel Kimlik, Sayı 77, Syf. 32-37, 2024)
Diyarbakır denince akla ilk gelen tarihi yapının surlar olması boşuna değildir. Daha MÖ 3000 yıllarında bölgede yaşayan Hurriler, sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ’dan yayılan yaklaşık 60-100 metre kalınlığındaki bazalt kaya tabakasının Dicle Nehri kıyısında sonlanan noktasında, şimdiki İçkaleye uyan yerde çevresi surlarla çevrili küçük bir kale ve yerleşim yeri yapmaları inanılmaz bir önsezinin sonucudur.
Kutsal kitaplarda “Cennete giden nehir” olarak isimlendirilen o dönemlerin en önemli ulaşım yolu Dicle Nehrine ve Karacadağ’a kadar uzanan düzlüğe hakim olan bu bölgenin önemi, bir dünya imparatorluğu olan Roma İmparatorluğu döneminde de kolaylıkla kavranmıştır.
Diyarbakır’ın, o zamanki adıyla Amidanın bölgeye, İpek Yolunu, Kafkaslarla Akdeniz arasındaki ulaşıma ve Kuzey Mezopotamya’ya hakim noktadaki askeri ve sivil önemini bilen Romalılar gerekeni yapmıştır. Böyle bir kilit noktanın korunması için MS 345 yılında I. Konstantinus şimdiki surların temelini atmış, kısa sürede genişleterek günümüzdeki hale getirmiştir. O tarihten beri Diyarbakır, bölge merkezi olarak ele geçirilmesi gereken, ele geçirildikten sonra da kaybedilmemesi gereken bir kadim dünya kenti olarak yaşamıştır.
Tarih boyunca bölgeye ve Diyarbakır’a sahip olan tüm uygarlıklar bu kentin değerini bilmiş, sura, kapılara, kilise, cami gibi inanç merkezlerine ve sivil mimarisine hem saygı duymuş hem de ölümsüz katkıda bulunmuştur. Bir tarih şeridi gibi Roma, Bizans, Arap ve Türk İslam Medeniyetine ait sayısız kitabe, hayvan ve bitki figürü, çeşitli sembolik desenlerin surların her tarafında yan yana günümüze kadar özelliğini kaybetmeden gelmesi Diyarbakır Surlarının insanlığın ortak kültür mirası olduğunun en canlı delilidir.
Bu uygarlıklardan günümüze kadar gelen önemli tarihi ve kültürel miras, kitabelerdir.
28
Kitabe… Bazalta İşlenmiş Tarihten Bir Yaprak…
Diyarbakır Surları ve tarihi yapılarındaki kitabeler, yazıldıkları dönemin önemli kayıtlarını bazalta kazıyarak tarihe not düşen bir düşüncenin ürünüdür. Kitabeler; surların ilk yapımından Osmanlı dönemine kadar tarihin taşlara yazıldığı bir kayır defteri gibi günümüze kadar gelmiştir. Bu defterde; Roma döneminden başlayarak bir başka yapıdan alınarak onarım sırasında sura yerleştirilen önemli bir kişinin mezar taşını, bir komutan veya din adamı için yapılan güzelleme veya anma kitabesini de görmek mümkündür. Daha çok Arap ve Türk / İslam dönemine ait burçların üzerinde dikkati çeken kitabelerde genellikle besmele, tanrıya olan şükür ifadesi, kitabeyi yazdıran hükümdarın ve ailesinin tanıtımı, hükümdarı övücü unvan
ve kitabeyi yapan sanatçının adının ve yapım tarihinin yer alması sanki bugünleri hesaba katan deneyimli bir sanat anlayışının belirtisidir.
Kitabelerin okunmasının ve anlaşılmasının o dönemlerin dili ve yazı şekli nedeniyle sıradan insanlar için sorunlu olması aşılması gereken bir engeli önümüze koymaktadır. Bu aşıldığı zaman kitabelerin bize ne dediği daha kolay anlaşılacak ve sur ve tarihi yapılara bakış açısı ve sahiplenme duygusu değişecektir.
Özellikle Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur, Selçuklu Burcu gibi büyük burçların kitabe ve çevresindeki hayvan kabartmaları çok etkili birer sanat eseri niteliğindedir. En sık kullanılan aslan, kaplan, çift başlı kartal, at, kuş ve akrep figürü dönemin iktidarı için geçerli güç ve ihtişam sembolüdür. Bizans’tan devir alınan çift başlı kartal figürünün Selçukluların simgesi olması, Selçuklu ve ardından Osmanlı İmparatorluğunun dünya devleti olma niyetinin habercisidir.
Sur kitabelerinde doğal olarak zamanın egemen olan dili kullanılmıştır.
Bu yazıda değişik kültürlere ait bir kısım kitabenin günümüzdeki Türkçe anlamı ve görüntüsü verilmektedir. Bu şekilde Diyarbakır Surları üzerindeki
29
değişik dönemlere ait önemli kitabelerin anlaşılabilmesi için üzerindeki dil ve yazı engelinin kaldırılması amaçlanmaktadır.
Sur Üzerindeki Kitabeler ve Anlamı
Dağ Kapı Roma-Bizans Dönemi Kitabeleri (5. yy’dan kalma bina veya mezar taşı kitabesi)
Örnek: 1 Muazzam ve yenilmez imparatorlar, daimi ve ebedi galip emirler, yiğit Valentinianus ile Grantianus tarafından kendilerinin bu muhteşem şehrinde bir hayrat bırakmak amacıyla bina edilmiştir. Slayt No:1
Örnek: 2 Diyakonus Appius’un zamanında adı Kitab al-Hayat’ta geçen insanların kendi malından yabancılara ait bu bina(han) inşa edilmiştir. Yapan taşçı ustası Paulos. Tarih 449. Slayt No: 2
Dağ Kapı Süryani Kitabeleri (Mezar taşı kitabesi)
Örnek:3 Acılarla dolu dünyadan ayrıldı, vefat etti. Allah’a doğru intikal etti. (Patrik) Mor Tuma Qaşiş bar (K) aysro. Bunu okuyan herkes (…) Slayt No: 3
Örnek:4 Acılarla dolu bu dünyadan ayrıldı, vefat etti, rabbine doğru intikal etti. Mansur sultanımız. Bunu okuyan herkes (tazimde bulunsun) Slayt No:4
Dağ Kapı Abbasi Kitabesi
Besmele. Emirü’l –mü’minin İmam Abdullah Cafer el Muktedir (Allah ömrünü uzatsın ve izzetini sürdürsün)’in emri ile dini aziz kılmak ve Müslümanları korumak için vezir Ebu’l-Hüseyin Ali b.Muhammed (Allah ömrünü uzun etsin) tarafından yaptırılmıştır. Nafakası İshak oğlu Yahya el-Cercerai tarafından karşılanmış ve Cemil oğlu mühendis Amidli Ahmet tarafından 297 (m. 909-910) yılında yapılmıştır. Mülk ve kudret Allah’ındır, Güç ve kuvvet Allah’ındır. Slayt No: 5
30
Dağ Kapı Üstü Mervanlı Kitabesi
Besmele. Allah’ın yardımını görmüş Mervanoğlu Ali’nin babası Hasan...yapılmasını… (eksik taş) …Allah nusretini aziz etsin. 386 (m. 996) senesinde. Slayt No: 6
Artukoğlu Dönemi Urfa Kapı Üstü Kitabesi
Besmele. Önderlerin padişahı, İran’ın şahlar şahı, cihan pehlivanı, halifenin dayanağı, yükseklerin feleği, din için savaşan, çarpışanların yardımcısı, Müslüman ordusunun idarecisi, inatçı ve dinsizlerin ezeni, Allah’a ortak koşanların, gavurların kökünü kazıyan, sultanların padişahların öğündüğü, ümmetin kükremesi, devletin tacı, milletin direği, ümmetlerin yardımcısı, İslam’ın sırt gücü, din ve dünyanın aydınlığı, Allah’ın yardımını görmüş, düşmanına üstün, Allah’tan güç almış, adil, bilgin padişah efendimiz, Artukoğlu Sokman (Sökmen) oğlu, Davud oğlu, Kara-Arslan oğlu, alp inanç, Beygu Kutluğ Beg Ebu’l-Feth Muhammed’e Allah’ın yardımı ile her açıklık yakındır (yakın olsun). Bu iş 579 (m.1183 ) senesinde oldu. Slayt:7
Selçuklu Dönemi Melikşah Burcu Kitabesi
Besmele. Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, Allah’ın ülkesinin sultanı ve sahibi, Allah’ın halifesinin yardımcısı, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği, milletin güzelliği, Alparslan oğlu Ebu-l feth Melikşah (Allah zaferini aziz kılsın) kendi malından yapılmasını buyurdu. Saltanatın temeli, devletin direği Abdlmalik oğlu Şemseddin Ebu Ali el-Hasan’ın (Allah ömrünü uzun etsin) vilayetinde Abdulvahid oğlu kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 481 (m. 1088) yılında yapılmıştır. Slayt No:8
Artukoğulları Dönemi Evli Beden Burcu Kitabesi
Besmele. Mülk, bir olan ve yok eden Allah’ındır. Bu bina, Artukoğlu Sokman oğlu Davud oğlu Kara-Arslan oğlu Muhammed oğlu… ulviyetin meleği,
büyük hilafetin varlığı, insanları ödüllendiren, imanın yardımcısı, ümeran padişahı, yardımcısı, adli dirilten, yardım görmüş, galip gelmiş, teyid
31
olunmuş, adil, bilgin, salih olan efendimiz sultan Ebu’l-feth Mahmut’un buyruğu ile yapıldı. (Allah yardımcılarını aziz etsin, iktidarını iki kat yapsın). Yarabbi nimetini onun üzerine daim et. Her taraftan; sağından, solundan, önünden, arkasından rahmetinle ilahi saadetini kılavuz et. Sene: 605 (m. 1208-1209) Edebi mineler akıl ihsan eden Allah’a mahsustur. Mimarı Cafer oğlu İbrahim’dir. Slayt No:9
Artukoğulları Dönemi Yedi Kardeş Burcu Kitabesi
Besmele. Allah’ın zikri en büyük şeydir. Emirü’l-müminin yardımcısı. İran’ın Husrevi, cihan pehlivanı, manevi yüceliklerin feleği, Diyarıbekir, Rum (Anadolu) ve Ermeni’nin sultanı, padişahlar padişahı, sultanların, meliklerin iftiharı, devletin yüceliği, Müslümanların ve İslamın direği, dinin ve dünyanın yardımcısı, adli dirilten, başarılı, galip, kuvvetli, adil, bilgin, Artuk oğlu Sokman oğlu Davud oğlu Kara-Arslan oğlu Muhammed oğlu Kutluğ bey, alp, inan, bigva, efendimiz Sultan Malik el-Salih Ebu’l-feth Mahmud’un buyruğu yerine getirildi.
(Allah izzetini daim etsin). İbrahim el-Sarafi oğlu Yahya tarafından Melik el-Salih’in planı üzerine yapıldı. (Yapım 605, m. 1208-1209) Slayt No:10
Mardin Kapı Abbasi Kitabesi
Besmele. Kelime-i tevhid. Emirü’l – Mü’minin İmam Cafer el-Muktedir Billah’ın emri cümlesinden olarak Cerreca’lı İshak oğlu Yahya’nın idaresinde ve mühendis Cemil oğlu Amid’li Ahmed’in gözetiminde yapıldı. Sene 297 (m. 909-910). Slayt No:11
Leblebikıran Burcu Mervanlı Kitabesi
Besmele. Efendimiz ve ulu beyimiz, şanlı ve Allah’ın yardımını görmüş İslam’ın izzeti, dinin saadeti, devletin yardımı, milletin rüknu, ümmetin mecdi, umeranın şerefi Mervanoğlu Ahmet, masrafı kendine ait olmak üzere Cenab-ı Hakk’ın sevabını rica ve rahmetini dileyerek oğlu Emir Sa’düddevle
Ebu’l- Hasan Muhammed’in velayetinde bunun yapımını emretti. Allah her ikisinin varlıklarını uzun etsin ve mülklerini kuvvetlendirsin. Bu işi kadı Ebi Ali
32
el-Hasan b. Ali b. Ahmed el-Amidi idaresinde yapıldı. Sene 426 (m. 1034) Bana Allah yeter ve Allah ne güzel vekildir. Slayt No:12
Mervanlı Burcu Mervanlı Kitabesi
Besmele. Ulu bey ve efendi, dinin nizamı, devletin güçlendireni, ümmetin fahri, meliklerin izzeti, Kasım’ın babası, İzzü-l İslam’ın oğlu Nasır bunun yapılmasını buyurdu. Allah varlığını uzun etsin. Bu iş Hasan’ın babası Muhammed oğlu kadı Abdülvahid’in gözetiminde cereyan etti. Sene 460 (m. 1067). Slayt No: 13
Selçuklu Dönemi Fındık Burcu Kitabesi
Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, hükumdarlar hükumdarı, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği, Alparslan oğlu Ebu’l-feth Melikşah’ın (Allah saltanatını sürdürsün) buyruğu ile değerli dost, devletin dayanağı Muhammed oğlu Ebu’l- berekat Cehir’in (Allah günlerini sürdürsün) velayetinde 485 (m. 1092) yılında değerli kadı, kadıların şerefi, Abdulvahid oğlu Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Muhammed tarafından yapılmıştır. Slayt No: 14
Osmanlı Dönemi İç Kale Kapı Üstü Kitabesi
Al-i Osman’dan, faziletleri besleyen cihanın efendisi, İskender rütbeli Süleyman Han zamanında bu kale bina edildi. (1526-1527)
Osmanlı Dönemi İç Kale Kanuni Surları Arbetaş Kitabesi
Ey Hüsrev, senin eser-i devletin olarak bulunmaz bir şekilde bu hayat suyu çeşmesi zahir oldu. Güzellikte suyun tadı şeker gibi tatlı olduğu için tarihi de tatlı çeşme suyu oldu. Hicri 932 (m. 1527) Slayt No: 15
33
Artukoğulları Dönemi İç Kale Fetih Kapısı Kitabesi Kitabesi
Bu mübarek kapının açılmasını efendimiz, Artuk oğlu Muhammed oğlu, Diyarbekir sultanı (Emiru’l-Mü’minin yardımcısı) Melik Mes’ud Ebu’l-Muzaffer Sokman buyurmuştur.
A. Babul’l-Farac (Sevinç kapısı) sene: 95 (m. 1198). B. Bina ustası: İsa Ebu Dirhem.
SONUÇ
Kitabelerin anlam ve sanatsal özelliğinin bilinmesi, sanat ve tarih alanı dışında sur ve kitabelerin daha iyi tanınmasına ve sahip çıkılmasına yol açacaktır. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınan Diyarbakır Surlarının tanıtım ve korunmasına da yardımcı olacaktır. UNESCO Kültür Mirası listesine kabul edilen Diyarbakır Surlarının tanıtımında kitabelerin sanat ve anlam yönünün vurgulanarak belirtilmesi surlara verilen değeri artıracaktır.
34
E. Bazaltta Yaşayan Bitki ve Hayvan
Figürleri
(Kaynak: Diyarbakır Surları, Tarihi Yapılardaki Motifler ve Anlamları. Prof. Dr. Halil Değertekin, DİTAV Üyesi. Yerel Kimlik, Sayı 77, Syf. 10-17, 2024)
Diyarbakır surları, kilise, cami, diğer tarihi yapıları ve sivil mimarisindeki kültürel birikimin zenginliği ile bilinen önemli bir tarihi kent. Özellikle büyük burçlar üzerinde dikkati çeken, ilk görenler için sürpriz etkisi yapan hayvan ve bitki kabartmaları bu bölgenin tarihi ve kültürel geçmişini bilenler için hiç de sürpriz değil.
Tarihin başladığı nokta Göbeklitepe ve ona komşu diğer tepelerdeki arkeolojik kazılarla tarihi MÖ 15.000 yılına kadar uzanan, bitki ve hayvan figürüne yabancı olmayan Kuzey Mezopotamya insanının sanat anlayışı, sonraki medeniyetlerin de katkısıyla günümüzde hayranlıkla izlediğimiz bir sentez oluşturmuştur.
Bunun en güzel örneği Roma mimarisinin basit ama önemli parmak izi olan sütün başlarındaki kenger yaprağı (acantus) işlemesinin Diyarbakır Ulu Cami’deki Roma sütün başlarında günümüzde izlenebilir olmasıdır.
İşin daha öncesi de var. Tarihi filmlerden anımsadığımız Romalı senatörlerin kıyafetlerinin keskin dik dönüşler yapan kenar süsü, Grek mimarisinden Roma’ya geçmiş Meander motifinin (veya Menderes motifi) Ulu Cami’de olduğu gibi Roma mimari yapılarında görülmesidir.
Özellikle Dağkapı ve Mardinkapı yakınında görülen kare ve iç içe daire motifi, benzeri antik Mısır’da görülen güneş kursu, yıldız, gamalı haç da surların nasıl bir ortak dünya kültürü eseri olduğunun kanıtıdır.
35
Bunlara, Anadolu sanatının batı kadar doğu sanatından da etkilendiğini gösteren büyük burçlardaki başında taç, kanatlı ve kuyruğu ejderha ağızlı “Avrasya Aslanı” figürünü de ilave edebiliriz.
Bitki Figürleri
Bitki motifi denince akla ilk gelen, Roma mimarisi ile buralara kadar yayılan kenger yaprağı (acantus) ise de asıl ilginç olan bölge uygarlığının yarattığı “Hayat Ağacı”dır.
Hayat Ağacı; yüzyıllar boyunca Anadolu’nun değişik uygarlığında, ana, koruyucu güç, ölümsüzlük, evren ve ebedi hayat isteğinin sembolü olarak kabul edilmiş ve özellikle Selçuklu olmak birçok kültürde taşa işlenmiştir. En çarpıcı örnek olan Dağkapıdaki Hayat Ağacının bazalta işlenmiş kabartması hala canlılığını koruyan eşsiz bir sanat eseridir.
Efsaneye göre, Şamanizmde dünyanın merkezindeki hayat ağacının tepesindeki kartalın yavrularının kuş şeklinde ağacın dallarında yer aldığı ve bu kuşların doğmayı bekleyen şaman ruhları olduğu inanışı vardır. Kuş ölümün ve cennetin sembolü olarak kabul edilmiştir.
Hayvan Figürleri
Bölge tarihinde yerleşik halkın hayvanla ilişkisi, Göbeklitepe ekseninde ta “Ergani Çayönü’ ne kadar gitmektedir. Çayönü, Kuzey Mezopotamya’da atalarımızın (MÖ 7500) kuruduğu ilk yerleşik düzen, ızgara tipi ev, tahıl üretimi ve asıl önemli olan başta domuz ve köpek olmak üzere bazı hayvanların ehlileştirildiği olağanüstü değerli bir merkez.
Daha sonraları, Evliya Çelebi’ye göre yüzyıllar boyunca ormanlık olan bölgede av hayvanı zenginliği ve halk arasında söylence olan Karacadağ Aslanı ya da gerçek olan Anadolu Parsına kadar uzanan zenginlik günümüzde burçlarda hayranlıkla izlediğimiz hayvan motiflerinin nelerden
36
esinlendiğini ortaya koymaktadır. Günümüzde hala yaşayan güvercin kültürü ve at merakı da surlarda izlediğimiz bu motiflerin geçmişine ışık tutmaktadır.
Öte yandan, Hristiyan ve İslam kültüründe güç ve ihtişam için kullanılan aslan ve kaplanın seçilmesi ortak nokta iken, onlara av olarak Hristiyan kültüründe domuzun, İslam kültüründe ise boğa veya koç gibi av hayvanlarının seçilmesi farklı inançların ortak ve farklı yanlarını ortaya koymaktadır.
Bazalta işlenen figürlerin o zamanın bitki ve hayvan türü zenginliğini hakkında bilgi vermenin yanı sıra sanatsal açıdan gerçek birer taş işçiliği şaheseri olması da göz ardı edilmemelidir.
Önemli burçlar, bazı sur kesimleri ve tarihi yapılarda; (Kilise, cami, köprü…) Aslan, Kaplan (Pars?), Öküz ve Boğa, Kartal, Kuş, At, Akrep, Geyik, Keçi, Gergedan (?), Tavşan, Yılan, Ejderha gibi… hayvan figürleri özellikle dikkat çekmektedir.
Hayvan Figürlerinin Anlamı
Aslan, Güç ve ihtişam belirtisi olarak en sık kullanılan figür olarak çoğu yerde aslına uygun doğal/sade aslan, bazı yerlerde, olasılıkla ferah ve huzurun sembolü olarak, “Gülen Aslan” figürü olarak ama bazı burçlarda başında taç olan, kanatlı ve kuyruğu ejderha ağızlı “Avrasya Aslanı” olarak betimlenmiştir. Büyük burçlarda (Yedi Kardeş ve Evli Beden gibi) aslan figürünün başındaki taç, kral ya da hükümdarın egemenliğine göndermedir ve doğu/batı medeniyetlerinin ortak mitolojik özelliğini taşımaktadır.
Aslan, Türk sanatında, özellikle hayvan mücadele sahnesinde her zaman kazanan taraf olarak kullanılmış, böylece; zafer, iyinin kötüye karşı galibiyeti ve kuvvet sembolü ve koruyucu nitelikleriyle birer bekçi hayvan olmuştur. Aynı zamanda güneş ve aydınlığı da sembolize eden aslan, Türkler arasında, Budizm’den önce, yiğitlik, hükümdarlık hatta tanrı sembolü olarak da kullanılmıştır.
37
Aslan ayrıca Hz. Ali’nin de sembolüdür. Lakabı Haydar, sanı Esadullah’tır (Allah’ın aslanı).
Aslan simgesi, burçlar dışında başta Ulu Cami giriş kapısı olmak üzere birçok tarihi eserde de kullanılmıştır. Özellikle Van Hakkari yolundaki
Hoşap Kalesi (1643) kapısındaki bir koçu parçalayan aslan kabartması, Ulu Cami kapısındaki kabartmanın aynısıdır (1).
Surlarda ve tarihi yapılarda bu kadar sık aslan ve kaplan (pars) kabartmasının kullanılması özellikle Karacadağ’da bir zamanlar aslan ve çeşitli yırtıcı hayvanların yaşadığı inancına gönderme olabilir.
Kaplan (Pars?): Aslan figürü gibi güç, atılganlık, cesaret belirtisi olarak ele alınmış ve genellikle aslan figürüyle beraber kullanılmıştır.
Kartal (Normal ve Çift Başlı Kartal): Kartal genellikle göklerin hakimi olup güç simgesidir. Çift başlı kartal, koruyan ve egemenlik kuran iki ruhun ya da iki iktidarın güç birliği durumlarında iki kez artırılmış gücünü simgelemektedir (3,4,5,6,). Ayrıca kartalın Türklerde koruyucu ruh kabul edildiği için özellikle silahlarda ve mimari yapılarda kullanıldığı düşünülmektedir.
Anadolu’da çift başlı kartal figürü büyük olasılıkla Bizans’tan kalmadır. Sonradan Selçuklu ve Anadolu Türk Beyliklerine geçmiş, özellikle Artukoğulları olmak üzere Türk Beylikleri döneminde en sık kullanılan simge olmuştur.
Kartal Türk sanatında dini, astrolojik ve hukuki bir sembol olarak korkulan ve saygı duyulan bir hayvan olmuştur. Şaman inancına göre de kartal, Gök Tanrı’nın kuvvetini ve kudretini sembolize etmektedir.
Yedikardeş, Evlibeden burçlarında kartal figürü hükümdarı sembolize ettiği için surlardaki kompozisyonların tepe noktasına yerleştirilmiştir ve sanki yanlarda iki veya daha fazla aslan figürü bu güç ve ihtişamın bekçiliğini yapmaktadır.
38
Kartal figürü, güç, üstünlük ve hakimiyet belirtisi olarak günümüzde hala birçok çağdaş devlet tarafından bayrak ya da hava kuvvetlerinin sembolü olarak eski önemini anımsatmaktadır.
Öküz, Boğa: Çoğunlukla aslan veya kaplanın parçaladığı hayvan olarak betimlenmiştir.
Kuş: Dağkapı, Nur, Melikşah Burcunda bazen tek, bazen değişik figürlerle birlikte yer alan kuş figürü ve Dağkapıdaki Abbasi dönemine ait bir hayat ağacının iki tarafında kaza benzer kuşlar dikkat çekicidir.
Güvercin: Yörenin hala değer verilen ve beslenen, barış, iyilik, haberleşme sembolüdür. Bazı yerlerde tek başına bazı yerlerde ise yırtıcı kuşlara yem olarak betimlenmiştir (1,3,6).
Atmaca (Serçeboğan); Atmaca, hükümdarın kuvvet ve kudretini öven ifadeler bulunan kitabelerde, kutsal savaş kahramanı, dünyanın güneşi, insanlığın savunucusu gibi sembolik anlamlar taşıyan figür olarak görselleştirilmiştir.
At (Nur Burcu / Koşumlu durumda): Türk topluluklarında at, sahibinin arkadaşı ve en değerli varlığı sayılmıştır. At figürü hem ölümün, hem de savaştaki yararları nedeniyle kuvvet ve kudretin sembolü olarak kullanılmış, ayrıca hükümdarlık, beylik veya taht sembolü de olmuştur. Şaman dininde at, törenlerde şamanın gökyüzüne çıkacağı bineği ve kurban hayvanı olarak önem kazanmıştır. Şaman, at aracılığı ile yer altına ve öteki dünyaya geçebildiği için, at ayrıca ölümün de sembolü olarak kullanılmıştır.
Surlarda at figürü, bir taş işçiliği sanat eseri olan Nur Burcu’nda simetrik ve karşılıklı koşan kabartma şeklinde yandan gösterilmiştir. Koşum takımının tam ve kuyruklarının düğümlü olması özel anlama sahiptir.
İslam dininde de Hz. Muhammed' in miraca Burak isimli beyaz bir at ile çıktığı inancı İslamiyet'ten sonra da ata değer verilmesini sağlamıştır. Eski Türkler yas alameti olarak atların kuyruğunu kesmişler veya bağlamışlardır. Geçmişte bazı kabileler attan türediklerine inandıkları için atın türeme sembolü olduğu da bilinmektedir.
39
Akrep: Akrep rölyefini surlara işleyerek insanların akrepten korunacaklarına inanılmıştır. Ayrıca akrepteki gibi yoğun bir güce sahip olma sembolizmi de akla gelmektedir.
Geyik? Dağ Keçisi? Antilop? Büyük burçlar, kapılar ve bazı tarihi yapılarda bu tip benzer yabani av hayvanın betimlenmesi hayvan çeşitliliği belirtisidir.
Bu hayvanlar aslan, kaplan gibi büyük yırtıcıların avı olarak işlenmiştir. Geyik tanrı veya tanrıçayı betimlemektedir.
Gergedan: İslam sanatında gergedan gücü sembolize etmektedir (4,5).
Tavşan: İslam öncesi Türk kültüründe nadiren kullanılan bu figür, İslam sonrasında korkaklık ve ürkeklik sembolü olarak görülmüştür. Tavşan figürü Nur Burcu üzerinde yer alan kartal, tavşan mücadelesi şeklinde betimlenmiştir
Ejder: Ejder figürünün oluşturulmasında, temel çıkış noktasının yılan olduğu düşünülmektedir. Ejder figürü gökyüzü ve kainat, karanlık ve kötülükle mücadele ve gezegen sembolizmi gibi bir çok anlamda kullanılmıştır.
Ayrıca, iki değişik figürün çeşitli organlarının birleştirilerek kullanıldığı doğada var olmayan, fantastik, grifon (aslan vücutlu, kartal kanatlı ve kafalı mitolojik yaratık) ve ejder gibi rölyefler şeklinde tasarlanmıştır. İnsanların güçlerinin yetmediği konularda yardım almak, iyi ve kötüyü sembolize etmek amacıyla bu tür yaratıkları hayal ederek sanat eserlerine yansıttıkları düşünülmektedir. Üsluba çekilmiş ejderha figürü de izleyenlere, gökyüzü, kainat, karanlık ve kötülükle mücadele, gezegen sembolü olarak iletilmektedir (3,4,5,6,).
Sonuç
Diyarbakır Surları, uzunluğu, sağlamlığı, kapıları ve görkemli burçların yanı sıra üzerindeki kitabe, bitki ve hayvan figürleri, değişik antik geometrik şekillerle gerçek bir açık hava müzesidir.
40
Gerek bitki gerek hayvan figürleri, Göbeklitepe (MÖ 15 000) ve Ergani Çayönü (MÖ 3500) medeniyetinden başlayan, özellikle Roma ve Bizans ve ardından gelen Arap ve Türk İslam Medeniyetlerinin aktardığı sanat zevkinin ve yeteneğinin ortak ürünü olarak günümüze kadar gelmiş sanat eserleridir.
Bitki figürleri, Roma’dan kalan kenger yaprağı (acantus) ve Anadolu’nun ortak değeri Hayat Ağacı ile ortak mirası ve yaratıcılığı göstermektedir.
Hayvan figürlerinin sade veya stilize çizimi ve taş işçiliği, emsalsiz bir ustalığı yansıtır. Öncelikle seçilen hayvan figürleri (Aslan, kaplan, kartal, at…) topluma verilen mesajla çok uyumludur.
Dikkat çeken önemli bir özellik de hayvan figürleri açısından bu topraklarda yaşamış değişik uygarlıklara, inanca sahip medeniyetlerin ortak figürlerde buluşmuş olmasıdır. Bunun en güzel örneği, İslam yapısı burçlar ve Kilise kapılarında bulunan hayvan figürlerinin benzerliğidir.
Diyarbakır ve genelinde bütün Güneydoğu, bu topraklarda yaşamış onlarca değişik kültürün, inancın ve etnik grubun ortak medeniyetinin eseri olarak korumayı ve tanıtımım fazlasıyla hak etmektedir.
41
F. DİYARBAKIR SURLARININ ONARIMI
Diyarbakır Surlarının yapımından itibaren zaman zaman onarıldığı bilinmektedir. Roma ve Bizans döneminde onarımlar sırasında burçlara; kitabe, mezar taşı, eski tapınaklardan alınan taşlar ve değişik kabartmaların yerleştirildiği kayıtlarda bulunmaktadır. Daha sonraları; Dağ Kapı ve Mardin Kapı Burcu’nda Abbasilere ait (909) ve Keçi Burcu’nda Mervanoğullarına ait (1223) kitabelerde çeşitli onarımlardan bahsedilmektedir.
Surların büyük çapta onarımı ile ilgili ilk resmi kayıt Eyyübiler dönemime aittir (1232). Bu dönemde dış sur taşları ile asıl surların önemli bir kısmı onarılmıştır. Daha sonra 1449’dan itibaren Akkoyunlu’lar döneminde özellikle Dağ Kapı ve Urfa Kapıda onarımlar yapılmıştır.
Surların onarımında Osmanlı dönemi oldukça önemlidir. 1520-1526 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından İç Kale surları onarılmış, genişletilmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde bu surlara “Kanuni Surları” denmektedir. Arbetaş yakınındaki burçta bulunan “Kanuni Kitabesi” de bu dönemden kalmıştır. 1645-1655 yılları arasında; İç Kale’deki Vali Sarayı, 1802-1805 yılları arasında yine İç Kale’deki Altın Saray ve Sultan Saray’ı onarılmıştır. Roma Dönemi’nden itibaren devamlı yönetim merkezi olan ve vali ve komutanların saraylarının bulunduğu İç Kale’de bulunan bu saraylardan günümüze maalesef herhangi bir iz kalmamıştır. Ayrıca 1815-1829 yılları arasında İç Kale, Dağ Kapı ve Dağ Kapı-Urfa Kapı arasındaki 51 burcun onarımı yapılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi de surların onarımında önemli yer tutmaktadır. 1925 te Diyarbakır Belediye Meclisi tarafından şehre hava girişini engellediği gerekçesiyle surların yıkım kararı çıkmış ve üzücüdür ki 1930 da Dağ Kapı ve Yeni Kapı civarında 300 ve 100 metrelik sur yıkımı yıkılmıştır. 1931 de Fransız Arkeolog Albert Gabriel’in ve bir kısım aydının girişimi ile sur yıkımı durdurulmuştur.
42
1940 yılında, Urfa Kapı orta geçişi devamlı geçişe açılmış, bunu 1940-1950 yılları arasında Çift Kapı’nın açılması izlemiştir. 1950-1960 arasında Urfa kapı ve bitişik burçlar onarılmış, 1959 da Tek Kapı açılmıştır. 1960-1970 arasında Tek Beden’in önce yıkım sonra onarım kararı alınmış ve Tek Beden günümüzdeki haline getirilmiştir. 1970-1996 arasında Dağ Kapı, Keçi Burcu, Tek Beden, Tek Kapı ile Urfa Kapı-Mardin Kapı arası surları ve Evli Beden çevresinde küçük onarımlar yapılmıştır.
1997 de Mardin Kapı’nın onarımı ve yaya trafiğine açılması en önemli dönemeç olmuştur. 1996-1999 yılları arasında İç Kale’den itibaren sur diplerinin gecekondulardan temizlenmesine başlanmıştır. Bu sürede Urfa Kapı-Mardin Kapı arası, Yeni Kapı, Dağ Kapı, Dağ Kapı-Fis Kayası arası sur dibi temizliği yapılmıştır.
2000 yılında ilk defa Diyarbakır Surları Master Planı hazırlanmış ve uygulanmasına başlanmıştır. 2001-2002 arasında Keçi Burcu’nun onarımı, restorasyonu ve kullanıma açılması gerçekleşmiştir. Dağ Kapı-Urfa Kapı arası iç ve dış sur dibi temizliği yapılmış ve yeşil alan haline getirilmiştir.
2005 yılında başlanan İç Kale projesi gereğince; İç Kale’deki resmi binalar boşaltılmış, kazılar yapılmış ve binalar orijinal haline getirilmiştir. İç Kale; barındırdığı kilise, cami, tarihi binalar ve eski Artuklu Sarayı (Virantepe) ile din ve kültür turizminin merkezi olacak şekilde yeniden düzenlenmektedir. Bu arada İç Kale Sultan Süleyman Camisi çevresindeki gecekonduların yıkımı devam etmektedir. Ayrıca surların tümünün iç ve dış çevresinin temizlenmesi ve yeşil alan haline getirilmesi çalışmaları devam etmektedir.
SURLARIN TARİH BOYUNCA ONARIMI
Diyarbakır Surlarının yapımından itibaren zaman zaman onarıldığı bilinmektedir. Roma ve Bizans döneminde onarımlar sırasında burçlara; kitabe, mezar taşı, eski tapınaklardan alınan taşlar ve değişik kabartmaların yerleştirildiği kayıtlarda bulunmaktadır. Daha sonraları; Dağ Kapı ve Mardin
43
Kapı Burcu’nda Abbasilere ait (909) ve Keçi Burcu’nda Mervanoğullarına ait (1223) kitabelerde çeşitli onarımlardan bahsedilmektedir.
Surların büyük çapta onarımı ile ilgili ilk resmi kayıt Eyyübiler dönemime aittir (1232). Bu dönemde dış sur taşları ile asıl surların önemli bir kısmı onarılmıştır. Daha sonra 1449’dan itibaren Akkoyunlu’lar döneminde özellikle Dağ Kapı ve Urfa Kapıda onarımlar yapılmıştır.
Surların onarımında Osmanlı dönemi oldukça önemlidir. 1520-1526 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından İç Kale surları onarılmış, genişletilmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde bu surlara “Kanuni Surları” denmektedir. Arbetaş yakınındaki burçta bulunan “Kanuni Kitabesi” de bu dönemden kalmıştır. 1645-1655 yılları arasında; İç Kale’deki Vali Sarayı, 1802-1805 yılları arasında yine İç Kale’deki Altın Saray ve Sultan Saray’ı onarılmıştır. Roma Dönemi’nden itibaren devamlı yönetim merkezi olan ve vali ve komutanların saraylarının bulunduğu İç Kale’de bulunan bu saraylardan günümüze maalesef herhangi bir iz kalmamıştır. Ayrıca 1815-1829 yılları arasında İç Kale, Dağ Kapı ve Dağ Kapı-Urfa Kapı arasındaki 51 burcun onarımı yapılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi de surların onarımında önemli yer tutmaktadır. 1925’ te Diyarbakır Belediye Meclisi tarafından şehre hava girişini engellediği gerekçesiyle surların yıkım kararı çıkmış ve üzücüdür ki 1930 da Dağ Kapı ve Yeni Kapı civarında 300 ve 100 metrelik sur yıkımı yıkılmıştır. 1931 de Fransız Arkeolog Albert Gabriel’in ve bir kısım aydının girişimi ile sur yıkımı durdurulmuştur.
1940 yılında, Urfa Kapı orta geçişi devamlı geçişe açılmış, bunu 1940-1950 yılları arasında Çift Kapı’nın açılması izlemiştir. 1950-1960 arasında Urfa kapı ve bitişik burçlar onarılmış, 1959 da Tek Kapı açılmıştır. 1960-1970 arasında Tek Beden’in önce yıkım sonra onarım kararı alınmış ve Tek Beden günümüzdeki haline getirilmiştir. 1970-1996 arasında Dağ Kapı, Keçi Burcu, Tek Beden, Tek Kapı ile Urfa Kapı-Mardin Kapı arası surları ve Evli Beden çevresinde küçük onarımlar yapılmıştır.
44
1997 de Mardin Kapı’nın onarımı ve yaya trafiğine açılması en önemli dönemeç olmuştur. 1996-1999 yılları arasında İç Kale’den itibaren sur diplerinin gecekondulardan temizlenmesine başlanmıştır. Bu sürede Urfa Kapı-Mardin Kapı arası, Yeni Kapı, Dağ Kapı, Dağ Kapı-Fis Kayası arası sur dibi temizliği yapılmıştır.
2000 yılında ilk defa Diyarbakır Surları Master Planı hazırlanmış ve uygulanmasına başlanmıştır. 2001-2002 arasında Keçi Burcu’nun onarımı, restorasyonu ve kullanıma açılması gerçekleşmiştir. Dağ Kapı-Urfa Kapı arası iç ve dış sur dibi temizliği yapılmış ve yeşil alan haline getirilmiştir.
2005 yılında başlanan İç Kale projesi gereğince; İç Kale’deki resmi binalar boşaltılmış, kazılar yapılmış ve binalar orijinal haline getirilmiştir. İç Kale; barındırdığı kilise, cami, tarihi binalar ve eski Artuklu Sarayı (Virantepe) ile din ve kültür turizminin merkezi olacak şekilde yeniden düzenlenmektedir. Bu arada İç Kale Sultan Süleyman Camisi çevresindeki gecekonduların yıkımı devam etmektedir. Ayrıca surların tümünün iç ve dış çevresinin temizlenmesi ve yeşil alan haline getirilmesi çalışmaları devam etmektedir.
Tablo: 2 Tarih Boyunca Diyarbakır Surlarının Önemli Onarımları
________________________________________________________
Roma-Bizans Dönemi 5.yüzyıl Dağ Kapı Burcu’nun
küçük çaplı onarımları
Arap – Türk İslam Devletleri Dönemi
909 Abbasi Dağ Kapı ve Mardin Kapı onarımı ve kitabeleri
1029-1034? Mervanlı Keçi Burcu onarımı ve kitabesi
1232 Eyyübi Dış sur taşları ile geniş çaplı sur onarımı
1449 Akkoyunlu Dağ Kapı ve Urfa Kapının onarımı
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
45
Osmanlı Dönemi
1520-1526 İç Kale Surlarının genişletilmesi ve onarımı
1645-1655 İç Kale Vali Sarayının Onarımı
1802-1805 İç Kale Altın Saray ve Sultan Sarayın Onarımı
-
- İç Kale, Dağ Kapı-Urfa Kapı arası 51 burcun onarımı
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet Dönemi
1925 Surların yıkım kararı
1930 Dağ Kapı ve Mardin Kapı civarında bir kısım surların yıkımı
1931 Yıkım kararının durdurulması ve onarım
1940 Urfa Kapı orta geçişinin devamlı trafiye açılışı
1940-1950 Çift Kapının açılışı
1950-1960 Keçi Burcu, Urfa Kapı ve bitişik burçların onarımı
1959 Tek Kapı’nın açılması
1960-1970 Tek Beden’in önce yıkım sonra onarım kararı
1970-1990 Dağ Kapı, Keçi Burcu, Tek Beden, Tek Kapı,
Urfa Kapı-Mardin Kapı arası sur onarımları
1990-1996 Surların yer yer küçük çaplı onarımları
1997 Mardin Kapı’nın onarımı ve yaya trafiğine açılması
-
- İç Kale ve Dağ kapı çevresinin temizlenmesi
1998-1999 Urfa Kapı- Mardin Kapı arası, Yeni kapı, Dağ
Kapı, Urfa Kapı onarımları. Dağ Kapı-F Kayası arası sur dibi
temizliği
-----------------------------------------------------------------------------------------------
46
Son Dönem Onarımları
2000 Diyarbakır Surları Master Planı hazırlanması
2000-2005 Keçi Burcu’nun onarımı, restorasyonu ve kullanıma
açılması.
Dağ Kapı-Urfa Kapı sur dibinin temizlenmesi
2005 İç Kale Projesinin hayata geçirilmesi.
2005-2012 İç Kalenin boşaltılması, temizlenmesi ve yeniden
Düzenlenmesi. İç Kale, Sultan Süleyman Camisi çevresinin
düzenlenmesi. Bütün sur çevresi temizlik çalışmaları.
2012- ---- Sur diplerinin iç ve dıştan temizlenmesi ve açılması
__________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
47
G. SURLAR VE TARİHİ YAPILAR ÜZERİNDEKİ
KİTABELERİN KORUNMASI
RAPOR / Prof. Dr. Halil Değertekin
Diyarbakır Surları Sempozyumu…Diyarbakır Valiliği…. 2012
Diyarbakır’da surlardan ayrı olarak camiler ve diğer tarihi yapılarda da çeşitli kitabeler ve süslemeler kullanılmıştır. Bunların başında Ulu Camii gelmektedir. Ulu Cami, Anadolu’daki en eski ibadet yerlerinden biridir. Romalılar dönemimde Mar Toma Kilisesi olarak bilinmektedir. Müslüman Araplar tarafından 639 yılında şehrin alınması ile camiye çevrilmiştir. Ulu Camide muhtemelen Roma dönemindeki bir amfiteatrdan alınan çok değerli mermer sütunlar ve sütun başlıkları ile çeşitli bitki desenli kabartmalar bulunmaktadır. Araplar ve Türk İslam Devletleri döneminden de birçok kitabe ve kabartma günümüze kadar gelmiştir.
GÜNÜMÜZDEKİ DURUM
Günümüzde gerek surlar gerekse başta Ulu Cami olmak üzere birçok tarihi yapıdaki kitabe ve kabartmalar çok ciddi bir tehlike altındadır. Surlardaki ve diğer tarihi yapılardaki bazalt taştan yapılan kitabe ve kabartmalar zaman içindeki doğal yıpranmalarına rağmen bazalt taşının sağlamlığı nedeniyle büyük oranda günümüze kadar korunarak
48
gelmiştir. Buna karşılık beyaz taştan yapılan (Kalkerli taş) kitabe ve kabartmalar ise büyük oranda bozulmuş hatta yer yer tamamen kaybolmuşlardır. (Ekteki fotoğraflar)
Özellikle Dağ Kapı çevresindeki Arap ve Türk-İslam Dönemi kitabeleri, Yeni Kapı Burcu ve Tek Beden Kitabeleri be diğer burçlardaki kitabeler büyük bir hızla yok olmaktadırlar. Keçi Burcu’nun Mervanilerden kalan kitabesi yıllar önce birkaç kısım dışında tamamen yok olmuştur. (Fotoğraf 1,2,3,4,5).
Bu konudaki bir diğer örnek İç Kale surları üzerindeki Kanuni (Arbetaş) Kitabesidir. Uzun yıllar sur dibindeki bir gecekondunun çatısına komşuluk yapan ve köşesine iliştirilen televizyon anteni birkaç yıl önce vakfımızın gayretleri ile kaldırılan bu kitabenin bazı yerleri fiziki tahribat sonucu bozulmuştur. (Fotoğraf 6)
İç Kale girişindeki Artuklu Kemerinin her iki yanındaki Hayvan kabartmalarının korunması konusunda maalesef çok geç kalınmıştır. Artukoğulları tarafından yapılan ve İki taraflı yırtıcı hayvan motiflerinin işlendiği kabartmalar artık tanınmayacak kadar erimiş bulunmaktadır. (Fotoğraf 7,8)
Surlardan ayrı olarak Ulu Camideki Romalılardan kalan sütünlar, sütun başlıkları ve bütün avluyu saran Arap dönemi Kufi yazısı ile yazılan kitabeler de yer yer okunamaz hale gelmiştir. (Fotoğraf 9,10
Kitabelerdeki bozulmaya canlı bir örnek te Fis Kayası yakınındaki eski Sanat Okulun (Osmanlı döneminde Dar-ul Muallimin) kitabesidir. Bu kitabe özellikle son 10 yılda büyük oranda silinmiştir. (Fotoğraf 11)
49
Surlar ve tarihi yapılardaki beyaz taştan yapılmış kitabe ve kabartmaların son zamanlarda artan bozulma ve silinmelerinin sebebi muhtemelen hava kirliliği ve yağmur sularının yaptığı kimyasal tahribattır. Buna ilaveten yer yer insanların yaptığı fiziki tahribatlar da bulunmaktadır.
Özellikle Ulu Camide çatıdan gelen yağmur sularının kitabeleri ve bazı sütunları yer yer tamamen erittiği açık olarak görülmektedir. Birkaç yıl önce vakfımızın gayretleri ile Ulu Caminin çatısındaki yağmur suları drenajı çözülmüş ve bu tahribat durdurulmuştur.
Kalkerli taşlarda zamanla meydana gelen yıpranma sorunu, beyaz taş malzemesinin kullanıldığı birçok yapıda da görülmektedir. Ancak Diyarbakır için çok önemli olan bu kitabe ve kabartmaların daha fazla bozulmadan korunması gereklidir. Bu tamamen teknik bir konudur ve bazı bilimsel önlemlerin alınması mümkündür.
Bu konuda ilgili kurum ve kuruluşların gerekli bilimsel çalışmaları yapmaları ve önlemleri almaları sağlanmalıdır. Bu amaçla bu önemli konu Kültür ve Turizm Bakanlığının, Diyarbakır Valiliği ve Diyarbakır Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının dikkatine sunulmalı ve gerekli araştırmaların yapılması başlatılmalıdır.
Diyarbakır Surları ve tarihi yapıları üzerindeki kitabeler ve kabartmalar ‘Kitabeler Kenti’ Diyarbakır’ın vazgeçilmez tarih, kültür ve estetik değerleridir. Bu değerlerin korunması bu konularla ilgilenen sivil toplum örgütlerinin ve ilgili kurum ve kuruluşlarının vazgeçilmez görevi
50
olmalıdır.
Surlardaki kitabe ve kabartmaların korunmasında en önemli ve kalıcı önlem, burç, kitabe ya da kabartmaların surlarla beraber yaşayan halka tanıtılması, sevdirilmesi ve bu şekilde korunmasının sağlanmasıdır. Halkın bilgi, benimseme ve desteği olmadan surların üzerlerindeki değerlerle birlikte korunması ve kurtarılması mümkün olamaz.
***
51
H. Sur ve Burçların Korunması için Öneriler
Bilgi Deposu: Sur ve burçların orijinal ve mevcut durumunun fotoğraf ve görüntüyle tespit edilmesi. Bu konuda yapılan çalışmaların bir araya getirilmesi. Bu şekilde sağlam bir veri tabanı oluşturulması gereğinde referans olarak kullanılması. Onarım ve restorasyonda bu temel veri tabanından yararlanılması.
Keçi Burcunun “SUR TANITIM MERKEZİ” olarak düzenlenmesi. Bu merkezde surlarla ilgili görsel ve dijital bilgilerin bulundurulması ve gereğinde kullanıcılara açılması.
Keçi Burcu içi veya sur terasında uygun koşullarda surlar ve Diyarbakır tarihi konusunda ziyaretçi gruplara projeksiyon gösterisinin düzenlenmesi.
Keçi Burcu üstünde, değişik koşullarda Dicle Vadisi, Kırklardağı ve Hevsel Bahçelerinin bir arada seyredilebileceği uygun bir “Seyir Terası” düzenlemesi.
Mardin Kapı dışındaki geniş alanın (Eski Mardin Kapı Parkı olan kısım) yeniden bir park olarak düzenlenmesi, oturma gruplarının yapılması ve bu parka, Diyarbakır Surlarının tarihi ve belgelenmesinde çok önemli rolü olan Fransız Arkeolog “Albert Gabriel” adının verilmesi. Bu konuda Fransız Kültür Ataşeliği ile iş birliği yapılması.
Prensip olarak; sur ve tarihi yapılar üzerindeki kitabe ve figürlerin orijinal yerinde korunması ve tanıtımı esas olmalıdır. Anıtsal özellik taşıyan önemli burçların (Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur Burcu) onarım ve restorasyonuna öncelik verilmesi, bu burçların değişik sanatsal veya sosyal aktivitelerle halka açılması bu şekilde daha iyi tanınmasının ve korunmasının sağlanması.
İdari düzenleme… İlgili makamlarca surların periyodik olarak kontrol edilmesi. Sur ve burçlarda tahribat, taş çalma, bitişik bina, gecekondu, sura yakın garaj, yol, restoran kontrolü, sur ve burçlarda çatlak, nemlenme, yıkılmanın erken tespiti.
52
Onarımlarla İlgili Teknik Yaklaşım. Deneyimli usta ve uygun malzemenin kullanılması. Aslına uygun onarım için uzman bilgi desteği.
Doğal Yıpranmayı Engelleme. Yağmur, hava kirliliği, sur üstlerinde suyu tutan toprak fazlalığı ve bitki birikimi gibi doğal etkenlere karşı önlem alınması. Surlar üzerindeki su akımı ve birikinti suyun drenajı.
Beyaz taş (kalker) üzerine yapılmış kitabe ve figürlerin yağmur suyu ve kirli havadan korunmasının sağlanması. Kitabe ve figürlerin çağdaş yöntemlerle zararsız bir örtücü tabakayla kaplanması veya uygun şekilde dışarı ile temasının kesilmesi. Gerekirse çok önemli kitabelerin imitasyonla koruma altına alınması.
Kitabelerin Tanıtımı. Önemli burçlar ve kapılar üzerindeki (Yedikardeş, Evlibeden, Nur Burcu başta olmak üzere…) kitabelerin anlamlarının günümüz Türkçesi ve uluslararası geçerli dillerdeki (İngilizce, Fransızca ve Almanca) anlamlarının yazıldığı uygun büyüklükteki panoların sur yakınına yerleştirilmesi.
Fotoğraf Çekimi ve Dinlenme Noktaları. Bütün sur ve burçların yakından kolayca görülebilmesi ve incelenebilmesi için sur dışı ve sur içi uygun yürüme yolu ve dinlenme/fotoğraf çekme ceplerinin yapılması.
Periyodik Kontrol. Tanıtım ve dolaylı olarak koruma amaçlı olarak; sur ve burçlardaki kitabe ve figürlerin periyodik kontrol ve bakımının yapılması. Kitabelerin yakınına kitabelerin anlamını gösteren geçerli dillerde yazılmış tanıtıcı ve öğretici tabelaların konulması.
Sonuç: Diyarbakır surları ve tarihi yapıları üzerindeki kitabeler ve kabartmalar “Kitabeler Kenti Diyarbakır’ın vazgeçilmez tarihi, kültürel ve estetik değeridir. Bunlar hem birer sanat eseri hem de tarihi birer belgedir. Bu eserler bu topraklarda yaşamış eski medeniyetlerin kaybolmaması ya da silinmemesi gereken imzasıdır. Eylül 2025
Prof. Dr. Halil Değertekin
Dicle Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
ÇEKÜL ve Diyarbakır Tanıtma ve Kültür Vakvı Üyesi
Ankara / İletişim: hdegertekin@hptmail.com CT: 0532 2614506
53
I. UNESCO Kültür Mirası Yolculuğu
(Kaynak: Diyarbakır’ın 25 yıllık Başarı Öyküsü. Prof. Dr. Halil Değertekin, DİTAV Üyesi, Nevin Soyukaya, ÇEKÜL Diyarbakır Temsilcisi. Yerel Kimlik, Sayı 43, Syf. 52-55, 2015.)
İçinde bulunduğumuz 2015 yılının en önemli kültür olaylarından biri şüphesiz “Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin, Efes Antik Kenti ile beraber UNESCO kültür mirası listesine alınması olayıdır.
5 Temmuz 2015 tarihinde Almanya’nın Bonn kentinde toplanan ilgili komite, toplantının ilk gününde “Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerini, ikinci gününde ise Efes Antik Kenti’ni bu listeye layık gördü.
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin UNESCO kültür mirası listesine alınması haberi, bir gün okunacak ertesi gün unutulacak ya da küçümsenecek haber değildir ve olmamalıdır. Bu olay, 25 yıllık geçmişi olan planlı, programlı bir toplumsal başarı öyküsüdür. Bu tip başarıların toplumun tümü tarafından bilinmesi, öğrenilmesi ve arka plandaki özverili çalışmaların kayda geçmesi gerekir. Bu kayda geçme, unutkan toplumsal hafızaya karşı kalıcı bir kaynak, ayrıca halen bu tip kültürel değerlerle uğraşan, gösterişsiz ama özverili çaba harcayan kişi ve kurumlara da bir moral destek olacaktır.
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin Önemi Nerden Geliyor?
Tarihi surlarla Dicle Nehri arasındaki “Hevsel Bahçeleri” surlardan çok daha eski bir tarihi geçmişe sahiptir. Kutsal kitaplarda Fırat Nehri ile adı geçen ve “Cennete Giden Nehir” olarak bilinen Dicle Nehri’nin şehrin doğusunda yapmış olduğu kıvrımlar arasında kalan verimli topraklar insanoğlu tarafından tarihin ilk çağlarından beri kullanılagelmiştir. Bu bahçelerin Adem ile Havva’nın yeryüzündeki ilk buluşma yeri oldukları efsanesi bile vardır.
54
M.S. 346 yılında Bizans İmparatoru II. Konstantinus döneminde yapılan 5,5 km uzunluğundaki Diyarbakır Surları, dünyanın en eski ve en sağlam şehir surları arasındadır. Uzunluk bakımından dünyada Çin Seddi, İstanbul ve Antakya Surlarından sonra gelir. Diyarbakır Surları, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Selçuklu, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, İlhanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi ve Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok medeniyetin en güzel izlerini taşıyan dünya medeniyetinin ortak kültür mirasıdır.
Üzerindeki çeşitli hayvan kabartmaları (aslan, kaplan, çift başlı kartal, at, atmaca, güvercin, dağ keçisi ve akrep vs.), bitki motifleri, değişik figürler ve her biri birer sanat eseri olan Yunanca, Latince, Arapça ve Osmanlıca yazılmış toplam 63 kitabe ile surlar, bir açık hava müzesi özelliği kazanmaktadır.
Diyarbakır Surlarının UNESCO’ ya Yolculuğu
Diyarbakır Surlarının günümüzde “UNESCO Kültür Mirası Listesi” ne kadar uzanan yolculuğu, 25 yıl önce surların tanıtım çalışmaları ile başladı. 1990 yılında Diyarbakır Belediyesi tarafından ÇEKÜL Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’in danışmanlığında dört dilde hazırlanan “...Ve Taşlar Tanıktır” filmi bu konudaki ilk ciddi adımı oluşturdu.
1991 yılından itibaren DİTAV (Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma
Vakfı) Diyarbakır Şubesinin düzenlediği yerel slayt gösterileri ve fotoğraf
sergileri surlara karşı bir ilgi ve merak oluşturdu. Başta ÇEKÜL olmak üzere önemli sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve yerel medyanın soruna sahip çıkması ve öncülük etmesiyle olay genelleşti. İl Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığının yakın ilgisi ile surların tanıtımı, onarım ve restorasyonu yerel çabaları aşarak ulusal bir konu haline geldi.
1995’ de “2000’e Beş Kala Diyarbakır Surları” isimli ilk ciddi ve organize toplantı yapıldı.
Bu toplantıya; Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Şakir Çelik, OHAL Valisi Ünal Erkan, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Bilgin, ÇEKÜL Başkanı Metin Sözen, ÇEKÜL Teknik Komite Başkanı Mehmet Alper, ÇEKÜL Diyarbakır Temsilcisi Nevin Soyukaya, İl Kültür Müdürü Tevfik Arıtürk, İl
55
Müze Müdürü Necdet İnal, DÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Zülküf Güneli, DİTAV adına Halil Değertekin, Esma Ocak, Kutbettin Arzu katıldı. Toplantıda surlar için kısa, orta ve uzun vadeli hedefler saptandı. Aynı yıl, İl Valiliği, Yerel Yönetim ve DİTAV tarafından düzenlenen “1. Diyarbakır Kültür veTurizm Festivali”nde ana konu olarak Diyarbakır Surları ele alındı.
1997 de “Mardin Kapı’nın Restorasyon ve Onarımı” surların tanıtımında gerçek bir dönüm noktası oldu. ÇEKÜL, DİTAV Diyarbakır Şubesi, Büyükşehir Belediyesi, İl Valiliğinin ortak çalışması ile Mardin Kapı ve çevresi restore edildi, onarıldı ve tarihi kapı kullanıma açıldı. Bu çalışmada; ÇEKÜL Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Ahmet Bilgin, İl Valisi Nazif Kayalı ve DİTAV Diyarbakır Şubesi Başkanı Prof. Dr. Halil Değertekin ilgili kurum ve örgüt yöneticileri olarak aktif rol oynadılar.
Aralık 1997’de, “İçkale’nin Kültür ve Turizm Merkezi Olması” için Nevin Soyukaya tarafından hazırlanan rapor, Müze Müdürlüğünce Kültür ve Turizm Bakanlığına sunuldu ve rapor 1998 yılında bakanlıkça kabul edildi. DİTAV tarafından 1997 yılından sonraki on yıl boyunca surların tanıtımı ile ilgili birçok tanıtıcı rapor yayınlandı. (Diyarbakır Surlarının Onarım ve Restorasyonu 1997, Mardin Kapı Şen Oldu 1997, Diyarbakır Surları “Günümüzdeki Görüntüler” 1998, Diyarbakır Surlarının Bugünki Durumu 1999, The City Walls of Diyarbakır “Report” 2001, Diyarbakır Surları ve Tarihi Yapılar Üzerindeki Kitabelerin Korunması 2007).
1999 yılında ÇEKÜL Vakfı, İl Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile Diyarbakır Surları ve İç Kalenin belgelendirilmesi projesi kapsamında İç Kale ve surların rölöve ve restorasyon projelerinin hazırlanması için alanda çalışmalar yapıldı.
2000 yılında, “Diyarbakır Kalesi ve Surları” Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO geçici listesine alındı.
2003 yılında, DİTAV Diyarbakır Şubesi tarafından basılan ve OHAL Valiliği tarafından desteklenen Prof. Dr. Halil Değertekin’in hazırladığı “Diyarbakır Surları – Kitabeler ve Kabartmalar -Fotoğraf Albümü” basıldı. Bu eser, Albert Gabriel’den sonra surlar üzerindeki kitabe ve kabartmalarla ilgili en kapsamlı görsel çalışma olarak tanıtım çalışmalarındaki yerini aldı.
56
2004 yılında “İç Kale Kültür-Turizm Alanı Projesi”, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ÇEKÜL öncülüğünde hazırlandı. Aynı yıl “Diyarbakır Yerel Gündem 21” bileşenleri tarafından (Meslek Odaları ve bilim insanları) surların restorasyon hataları konulu teknik rapor hazırlandı ve ilgili kurumların dikkatine sunuldu.
2010 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Çankaya’da “Diyarbakır Surlarının Önemi, Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir sunum yapıldı. 2010 Aralık ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Diyarbakır Surlarını Cumhurbaşkanlığı himayesine aldığını Diyarbakır’da açıkladı.
2011 Ekim ayında “Diyarbakır Kalesi ve Surları Alan Yönetim Sınırları” Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesi ile yerel aktörlerin çalışmaları sonucunda belirlendi. Sınırların belirlenmesi ile UNESCO adaylık çalışmalarının önü açılmış oldu.
2012 Ocak ayında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından “Alan Başkanı” atandı ve Belediye içerisinde “Alan Yönetimi ve UNESCO Birimi” oluşturularak çalışmalar resmen başlatıldı. Yine 2012’de Diyarbakır’da “Diyarbakır Surları Sempozyumu” yapıldı.
2013 yılında, Büyükşehir Belediyesi ve İl Valiliği iş birliğiyle “Diyarbakır Kalesi ve Surları ICOFORT/ICOMOS Toplantısı ve UNESCO Süreci Sempozyumu” düzenlendi.
2014 Şubat ayında, “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı UNESCO Adaylık Dosyası”, Dünya Miras Merkezine sunularak resmen adaylık süreci başlatıldı. Aynı yıl ağustosta “Alan Yönetim Planı” tamamlanarak Dünya Miras Merkezine sunuldu. Ayrıca, Diyarbakır ile ilgili en önemli kaynaklar olan Albert Gabriel’in “Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler” ve bir yıl sonra da “Amida” isimli kitap DİTAV Diyarbakır Şubesi tarafından Türkçeye çevrildi.
Nihayet, 5 Temmuz 2015 tarihinde “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri” UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine kabul edildi.
Bu şekilde 25 yıl devam eden uzun soluklu, çok merkezli, özverili bir çalışma mutlu sonla sonuçlandı.
57
Bu durum ülkemizdeki tarihi ve kültürel değerlerin iyi tanıtıldığı takdirde er ya da geç hak ettiği değeri alacağını gösteren bir sivil toplum örgütü resmi kurum iş birliğinin başarılı bir sonucu olarak kayıtlara geçti.
J. FOTOĞRAFLAR
a. Sur, Kitabe, Hayvan ve Bitki Figürleri
Fotoğraflar: Hayvan Figürleri
Fotopraf 1. Keldani Kilisesi Kapısı. Karşılıklı iki aslan.
Fotograf 2. Ermeni Kilisesi İç Avlu. Aslan ve domuz.
Fotoğraf 3. Yedikardeş Burcu. Aslan
Fotoğraf 4. Evlibeden burcu. Başında taç, kanatlı aslan.
Fotoğraf 5. Evlibeden Burcu. Kanatlı ve kuyruğu ejderha başlı aslan
Fotoğraf 6. Nur Burcu. Gülen Aslan.
Fotoğraf 7. Ulu Cami Kapısı. Aslan ve boğa
Fotoğraf 10. Urfakapı. Öküz üzerinde kartal
Fotoğraf 11. Yedikardeş Burcu. Çift başlı kartal
Fotoğraf 14. İçkale dış yüzey. Güvercini parçalayan atmaca
Fotoğraf 15. Nur Burcu. Karşılıklı iki yaban keçisi
Fotoğraf 16. Nur Burcu. Karşılıklı koşumlu iki at.
Fotoğraf 18. Ulu Cami Batı Cephesi Sütun Başlığı. İki geyik ve altta kenger yaprağı motifi
58
b. Sur ve Kitabelerin Korunması
SUNU… (Sur Korunma)
Fotoğraf 1. Dağ Kapı - Bir kısmı tamamen kaybolmuş Mervanlı Kitabesi
Fotoğraf 2. Dağ Kapı - Tamamen bozulmuş kitabe kısmı
Fotoğraf 3. Yeni Kapı Burcu - Önemli derecede yıpranmış ve yer yer tamamen kaybolmuş beyaz Malta taşından yapılmış Mervanlı Kitabesi
Fotoğraf 4. İç Kale – Fetih Kapısı yakınındaki Önemli derecede silinmiş ve kaybolmuş kitabe
Fotoğraf 5. Keçi Burcu- Sadece bazı kısımları kalmış Mervanlı Kitabesi
Fotoğraf 6. İç Kale- Arbedaş Suyu Kitabesinin günümüzdeki durumu
Fotoğraf 7. İç Kale- Artuklu Kemeri ve iki yanındaki yırtıcı hayvan kabartmaları ve kitabeler
Fotoğraf 8. İç Kale – Artuklu Kemeri sol taraf tamamen silinmiş kitabe ve yırtıcı hayvan kabartmaları
Fotoğraf 9. İç Kale- Artuklu Kemeri sağ taraf silinmiş kitabe ve yırtıcı hayvan kabartmalarının görünümü
Fotoğraf 10. Ulu Cami- Doğu Cephesi kitabe ve süslemelerin yıpranmış görünümü
Fotoğraf 11. Ulu Cami- Doğu cephesi- Yağmur suları ile yıpranan kitabe ve süslemeler
Fotoğraf 12. Eski Sanat Okulu-Fiskaya- Kitabenin (Dar- ül Muallimin) yıpranmış görünümü
59
K. Kaynaklar
1.Berchem M Strygowski: Amida. Heidelberg, Paris, Ernest Lerount, 1910
2. Gabriel A: Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale. Paris, France, 1940
3. Özsezgin K: Diyarbakır Surları (Çeviri: A. Gabriel’den). Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayını. No: 4, 1993
4. Türkiye İş Bankası Diyarbakır Özel Sayısı, 28 Aralık 1995.
5. Değertekin H: Mardin Kapı şen oldu. Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Diyarbakır Şubesi yayını, 1998
6. Yapı Kredi Bankası Yayınları, “Müze Şehir Diyarbakır”, No: 1271, İstanbul, 2000.
7. Değertekin H: City walls of Diyarbakır. Promotion and Cultural Foundation, 2001
8. Değertekin H: Diyarbakır Surları-Kitabeler ve Kabartmalar. Fotoğraf Albümü. Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayını, Ankara, 2003.
9. Değertekin H. Diyarbakır Surları, Onarım ve Restorasyonu. DİTAV Diyarbakır Şubesi Yayını, Diyarbakır, 2005.
10. Parla C: Diyarbakır Surları ve kent tarihi. ODTÜ MDF 2005/1 (22:1) 57-84
11. Tuncer O C: Diyarbakır Surları. Diyarbakır Valiliği Kültür Sanat Yayını, No 6, Ankara, 2012
12. Mehmet Ali Abakay. Diyarbakır Kalesi. Şehir Araştırmaları Merkezi, Diyarbakır, Ravza Matbaası, İstanbul, 2014.
60
13. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı. Editör: Nevin Soyukaya. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2015.
14. Zeki Kanay, Rabiha Arslan, Şefika E. Oruç. Diyarbakır Surlarında ve Ulu Camide bulunan geyik figürleri üzerine, Dicle Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Dergisi, 2017 Cilt: 8, 2, 3-9 Mayıs (Özel Sayı) 327-334, 2017.
15. Yılmaz Çelik. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı. Klasik Arkeoloji Programı Yüksek Lisans Tezi. Diyarbakır Surlarında Hayvan Figürleri. Danışman Prof. Dr. Vecihi Özkaya, Diyarbakır, 2017
16. F. Evren DAŞDAĞ. Görsel iletişimin tarihi, kültürel ve estetik nesnesi olan Diyarbakır Surları ve sembolik motifler. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dergisi. Cilt: 8, 2, (Özel Sayı) 307-318, 2017.
17. Beysanoğlu Ş: Anıtları ve kitabeleri ile Diyarbakır tarih. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları. 2019, Cilt 1,2,3
18.Altan A: Diyarbakır Tarihi. www.diyarbakirlilerderneği.blogu.com
19. Abakay MA: Surlardaki motiflerle kabartmalar. www.circassioncenter.com.
61